16 Ağustos 2014 Cumartesi

Ama bak böyle olmuyor Tanrım.


Seninde mi aldılar güneşini
Belli seninde dalgalarını köpürtmemiş kimseler
Aynı derten bende de var
Yok toprağıma ağlayan bir bulut kardeşliği
Sahi tanrım ne zaman ayarlayacaksın kırmızısını
Şu dalımda yeni olmuş elmaların
Ne zaman biraz tuzlayacaksın denizlerimi
Sahi tanrım ne zaman
Tanıştıracaksın benle kendini.

Onar kulaç arayla boğuluyoruz bu okyanusda
Önce ben boğuluyorum
Zaten ilk ben ölmezsem senin ölmene izin vermezdim
Tanrı birisinin canını alırken
Onu en çok sevene sormalı çünkü.
Hazırmısın?

Sen bile giderken bana sormadın halbu ki.
Hazırmısın?
Kulun yapmadığını Allah'tan beklemek gafleti
Sorsaydın vereceğim cevabı bildiğinden belki
Senin bildiğin tüm cevapları attım ben
Bildiğin tüm soruları da
Herkesin bildiği sıradan ama kocaman dertlerimi de.
Tek ricam senden
Bana egemen aşk dili ile konuşma.

10 Ağustos 2014 Pazar

Mektup

"sevgili canım,

galiba, tek çıkar yol sana durup dinlenmeden yazmak. hoş, bütün işim seni düşünmek ya. bu bok soyu alışkanlıklar, töreler, günah sevap ve ayıplar köleliği olmasa.. bütün tedirginliğimiz bundan. bundan, yüzünü hayalledikçe ağzımın açılması. şiirimdeki korkunç çırpınış, doymazlığım ve ölesiye beni terk etmeyecek hiçlik.. tanrıların beni kandırabilmelerini isterdim yahut ölümün anlamlı bir nen* olmasını. oldum olası idealist değilim. materyalist felsefe çok şeyler verdi ama doyurmuş, kandırmış değil beni. ya sen olmasaydın? büsbütün iğrenç bulacaktım evreni. saçmalamıyorum ya? seninle, yüzyılların hayvan ötesi tutukluğuna ve donan insan düşüncesine bir can, bir haysiyet verebiliriz gibime geliyor. yalansız, riyasız, çıkarsız bir haysiyet. belki ömrümüz yetmez başarmaya, hiç değilse en zekilere ve teşnelere* duyurabiliriz. şimdi birileri olsa "boş ver bu iri lafları, yaşayalım" derdi. yaşamak, burnunu, kulaklarını, gözlerini ve oralarını unutarak yaşaması mümkün mü bizim gibilerin? ben bütün bu -belki de manasız- iç sıkıntılarından senin var olduğunu hatırlayarak sıyrıllıyorum. bir pınar, bir dağ suyu gibi dinlendiriyor, kandırıyorsun. bu bakımdan gelmiş geçmiş ademoğulları içinde şüphesiz en şanslı durumdayım. nasıl kıvranıyor, gizliden gizli seviniyorum bilsen.. kimseler yaşamadı bunu diyorum. kırılmış, balta yemiş ve sesi kuyularda boğulmuş biriyim, doğru. ama seni tanıyorum. kimselerin tanıyamayacağı, belki bakıp kabataslak içinden geçireceği seni.. ne dersin, düşünmenin ilmini alıyor muyum acep? sen psikolojiyi benden iyi biliyorsun -daha doğrusu benim bir bok bildiğim yok-. bu bahiste de gene en doğru sen düşünürsün. bildiğim ve cesaretle söyleyebileceğim tek şey, abstrait* olarak "düşünce"yi bile sensiz ele alamadığımdır. düşünceyi ve evreni. hiç de dar bir görüş değil bu. aksine ufkum, dehşetli genişliyor. bilmem bu halime ne dersin dostum?

sağlığına, kocandan memnun olmana çok seviniyorum lakin tembelliğine ve bana çok geç yazmana gitgite içerliyorum ha. sana kızılmaz oysa. kırılınmaz. belki de kırgınlığım kendime. seni ve çevreni rahatsız edeceğimi aklıma getirmeden, paldur küldür mektup yazışım bir intihardır belki de. ödüm kopuyor leyla. seni kırarım, üzerim yahut bunlara sebep olurum diye. ben ki dünyada -gelmiş geçmiş- üç beş kişiden gayrısına saygı duymadım. "dost- dost diye hayaline daldığım - dost ise çevirmiş yüzünü benden - hani dost uğrunca can baş verenler? - evvel kekitmezdi* gözünü benden.", müthiş bir türkü. şairi* de çok çekmiş anlaşılan. bak, yaşamış, dövüşmüş, yenilmiş, kelle vermiş gitmişler. türküleri kalmış. bizler insan olalım, sevişelim, kötülüklerin kökünü kurutalım diye, kalmış türküler.

sana mutlaka geleceğim. ne bok yerse yesin kötüler, sana mutlaka geleceğim. pusuda fırsat kolluyorum şimdi.bir an bile yalnız, sıkıntılı kalmana dayanamam. palavra tabiriyle şerefli, gerçek anlamıyla yegane zevkli ve vazgeçemeyeceğim bir duyu bu. buna da "ne dersin?" diyeceğim.

oturup yazsana bana. boş vaktin çok. yazmaktan sıkılıyorsan, telefonunu ver de konuşur sorarım hiç değilse. hem "ne yaparsan yap, istersen küfret ama senin için aklıma bile getiremeyeceğim şeyleri düşünme" diyorsun, hem de ayda yılda bir mektubu reva görmüyorsun ahmet kuluna. bir zaman "bu merhamet" diye dellendim. sonra sana bunu yakıştırmanın namussuzluk olacağını düşünerek tiksindim bu duyudan. sahiden bazı çok eşekçe ihtimaller geçirmişim aklımdan. affet canım. senden daha mert ve daha erkek kim geldi ki bu dünyaya. uzaklıktan, ayrılıktan ve kötü günlerimin çokluğundan, anlaşılan. affet e mi? içimde tutamam, senin hakkında acı bir düşüncem olursa. söylemesem sana zehirlenirim. iyi ve güzel düşünleri de. zaten, senden gayrı güzel düşün olur mu ki?

...ne dost, ne güzel, ne ölünecek kızsın be. bu bok hengamede, bu delier, aptallar, eşekzadeler ve kısırlıklara rağmen sen varsın. sen yaşıyorsun. veyl* onlara ki seni tanımadan göçüp gitmişler. veyl, hala da tanımayanlara.

gözlerinden öperim canım. hemen yaz."

8 Ağustos 2014 Cuma

"Eyleme giderken yanına talcidli su almayı unutma"



Beyaz bir kadının ince ve uzun boynunda parlayan gerdanlık gibi ışıldıyordu deniz sahil boyunca.
Güzelliğin karşısında çaresiz kalan tabiat bile rüzgarları ile dokunuyoru lepiska saçlarına.
Saçın savruldu mu etin görünüyordu ve omuzlarına dalgalardan köpüpcükler düşüyordu
Suyu akıyor, tuzu kalıyordu omuzlarında.
Tahta bir taburenin üzerinde oturmuş yeşil üzerine turuncu tonlarda ki işlemelerle dolu eteğini kıvırıp altına alyordun.
Terliklerinden dışarı taşmış ayakların kumlara değerken sahil sarısının içinde eriyip gidiyorlardı.
Ne kadar saçma bulsam da ayaklarını sevmediğini biliyordum.

"Ayakların çok güzel Aysel"
"Aşık adamın gözü gerçekten kör oluyormuş demek"
Tonlamsının ihtiyacı olan ünlemi sigarasından aldığı bir nefesle koyuyordu.
"Aşık olmayanında kalbi sağır"
Çengelini alt çenesine sapladığım balığı oltadan kurtarıp su dolu beyaz kutunun içine bırakıyordum.
"Aşık adamında kulakları herhalde"
Birasından öyle br yudum aldı ki, tüm iç organları sular altında kaldı.
"Efendim"
Üç gündür aç olan Pitbulllarla dolu bir kafeste acaba sonum ne olacak diye düşünüyordum. Halbu ki gerçekte cevabı biliyordum.
"Seni seviyorum ama aşık olabileceğim başkaları var."
Ayaklarının altında duran kum ayaklarını yakmış olacak ki sigarayı tam kalbinde söndürüyordu altın tozu kumların.

Verecek bir cevabım yoktu, ama bir cevaba ihitiyacım vardı. Bulamadım ve sustuk bir müddet.

Bir damla ter edepsiz bir güzergah ile boynunun bittiği yerinden memelerinin arasına doğru meylediyordu.
Ağlamaklı olmuş gözleri sel altında kalan eski bir imparatorluk gibi görünüyorlardı.
Dudaklarının kenarında içiçe parantezler vardı sanki,hüzün çizgileri yurt edinmişti ağzının kenarını.
O böyle sustukça kulaklarım uğulduyordu.Bana bakmıyordu.Hiç.
Elinde bir tahta ve misinanın ucuna tutturulmuş bir çengel...
Bir yudum biramızdan alıp bir yandan belki oltamıza balık vurur diye bekliyorduk.
Bir gözüm hep onun üzerindeydi, şansımızda fena değildi...
Ayrılıyorduk fakat beyaz kutuların içinde balıklar kımıldaşıyordu...
Hayat biryerden alıp başka bir yerden veriyordu.

"Aysel sana bir şiir okuyoabilirmiyim?
Denize o kadar yakındık ki dalgaların sesini bastırabilmek için bağırarak konuşmam gerekiyordu.Mersin'i seviyordu
m

"Oku tabi."
Aysel şiirleri hep sevmiştir.


"vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı
vaktinde anlamanın sevinci mi
ya da biraz geç kalmanın
o gereksiz tedirginliği mi
hangisi

ama belli ki sonundayız herşeyin
en sonunda."

"Kimin?"
Merak duygusu ile bastırıyordu hissettiği tüm diğer duyguları.
"Edip Cansever"
"Herkes aynı şeyleri yaşıyormuş demek"
Hep çok bilmişti.
"Ama Allah herkese aynı sabrı vermemiş. İşte bu adaletsiz olan"
Hala yalvarıyordum.
"Duygular ormanlarda gezinen söz dinlemez aslanlar değildir ama, evin içinde beslenene eğitilebilen köpeklerdir."
Aslında bir bok bilmiyordu.
Bir bardağa şekil verip avucuyla, denizin üzerinde parçalıyordu. Denizin altını cam kırıklıkları ile dolduruyordu.
"Olmuyor işte.Kaybettiğin şeyin acısı onu kazanmak için verdiğin emekle artıyor ama."
"Neyse kouşmayalım bunları. Artık verilen kararı sorgulamak yerine ona alışmalıyız."
"Senden tek bir isteğim var o zaman. Son bir istek"
Suratım yuva isteyen bir petshop hayvanı gibiydi.Yalvarıyordum.
"Tamam"
Hiç birkız kendine kafes içinde miyavlayan yavru kediye kaşı koyamamıştır.
"Söyle neymiş son isteğin"
Bir nefes aldım sigaramdan.
"Eyleme giderken yanına talcidli su almayı unutma"

Sonra kocaman bir dalga gelip tüm sahili yutuyordu.
Biz ayrılırken bile sevdiği kadının gözü yaşarmasın isteyenlerdendik.
Memleket meselesi ağır basıyordu.

4 Ağustos 2014 Pazartesi

“l’amour est a reinventer.

*Alakasız ve sarhoş kelimeler içerir.


şu an ne yapıyorum biliyormusun.
Bonk.
(Bizde hayat okunduğu gibi yazılır.)

Seni bana bağlayan ilmikleri müthiş çözüyorsun.
Başka bir yerdesin, beni dediğin kadar çok seviyorsun.
Bilhassa kalabalıklarda
Başbaşa nasılsak öyle seviyorsun.Muntazam.!
Başım dönüyor mesela şu an
Midem bulanıyor hafif.
Sonra esmer etin bir telefon kulübesinin yanında
Ençok buradan tanıyorum seni
Yoksa çok uzaktasın.
Senmisin o bile belli değil.
Ben garip hissediyorum kendimi.
Bunun şiiri olmaz.

Şimdi ben sırf bu sebeple seni geçiyorum.
Senin şiirin olmaz.

Sonra bir başka dünyadayız
Size bu dünyayı diyeyim biraz
Öncelikle lütfen damarlarımı biraz morfinle ovalamama izin verin
Çünkü başka türlü ben
Ben sizi görünce nasıl desem
Çiviler var. Bir sürü çivi. Biliyormusunuz.
Susuz yutuyorum hepsini.

En iyi şiir
Yazılırken en çok sigara içilendir.

Beni sevmeyin hiç lütfen gidip Sophia'yı sevin
Sophianın sakallarını ve ensesine düşen saçlarını
Sevin dudaklarının kenarlarını
Sophia Olga'nın en büyük erkek rakibi.

Beni öpmeyin Allah vermesin ıssırırım
Hrrr
Yeni bir dünyadayız ben burda size inanmıyorum
Bu dünyada mesela gamzeleriniz bile
Nasıl desem gamzeleriniz eskiden
Toprakta düğüm gibi duran papatyaydı
Bu dünyada gamzeleriniz bile güzel değil.
Belki de ben bana açmayan çiçekleri görmüyorum
Ama o çiçeklerin bana açmaması nasıl desem
Güzel değil.

Beraber olamadık beraber ölelim

Ben sana üç kez aşık oldum
Tanrı beni üç kez affetsin.
İcabında ben çünkü
Sana hafif kesik olduğumdan
Hani şu yukarıda anlattığım çivili mevzu
Hani bilirsin mesela herkesin yanında
Kalbalık herkes. Olmaması gerekenler.
Bir sürü adam diyorum allah için açma şu saçlarını
Giderken kapıda sana bir sarılırdım.
Sen bunları hep biliyordun
Sahi zaman unuttun.

Demirtaş'a oy vermeyen beni öpmesin.

Şimdi mevsim sarı,
Bir şarkı kendini tekrar ediyor kendini
Rahledenin etinde toprak rengini taklit etmesi gibi
Sesinde bir şelalenin döküldüğü yeri
Nefesinde lavanta bahçelerini
Boynunda,biliyorsun oraların hep şeker.
Aynı bunlar gibi işte bir şarkıda kendini taklit ediyordu
"Sen bana yar olmazsın yüzüme gülme gayri"
Diyordu
Ben sigaramdan bir duman alıyordum.
Seni öpüp çaydan bir yudum üstüne
Kıtlamanın mantığını şimdi anlıyordum.

Ben senden vazgeçtim.
Stop.

1 Ağustos 2014 Cuma

Yeni konumuz Alevi-Kürt. Hayırlı olsun.

Dün Çayan Mahallesi'nde bir çatışma meydana geldi ve bir çocuk öldü. Aynı Berkin gibi bir çocuk aynı Berkin gibi öldü. Ve bunun sebebi bir süredir mahallede halihazırda devam eden
siyasal gerilim. Kürt hareketi ve Cephe arasındaki bu çirkin hesaplaşmanın geldiği nokta bu. Tamda kendimizi anlatmak halka marjinal kalmaktan kurtulup halk ile hemdert olmaktan yana kullanmışken irademizi,
geldiğimiz noktada hala insanları ürkütüyoruz. Bravo bize. Ama onlar bize saldırdı gibi saçma ve kolaycı yaklaşımların hepsini reddetip bu olayın taraflarından hesap somalıyız. Berkin için günah keçimiz hazırdı, hesap sordunuz. Şimdi İbrahim'in hesabını verirkende sizden aynı devrimci ahlak ve ilkesel duruşu bekliyoruz. Siz şimdi sınanıyorsunuz. CHP'nin aleviler üzerinde ki giyotini mi Cephe değil mi şimdi anlayacağız biz. Ahlakçı ve toplum hayatına müdahil olarak yeni bir yaşamı dayatma temelli hareketiniz ne kadar evrilecek. .Kürt hareketi kendi üstünde taşıdığı, her sabah beraber uyandığı milliyetçi bir hareket olduğu dayatmasından sıyrılıp milliyetçi olmadığına halkı nasıl inandıracak. Sadece kürt sorunu ile mi uğraşan bir siyasal iradesiniz yoksa aleviden lgbti sine kadar gerçekten her toplumsal alanda varmısınız. Ve burdaki durşunuz gerçekten olgunlaşmış bir duruş mu yoksa hala kaşındığında kanayacak bir yaranız var mı, göreceğiz.
Cephe tarafından da Kürt Hareketi tarafından da gelen tepkiler olayı gün geçtikçe daha çirkin bir hale sokuyor.
Öncelikle siyasi tercihini HDP'den yana kullanan bir alevi vatandaş olduğumu söyleyeyim. Yanı sıra heteroseksüel bir erkeğim ama homofobik de değilim. Beşiktaşlıyım.
Ne gerek var bu kadar bilgiye demeyin asıl kafamdaki sorun tam da bu. Bu kadar kimlik beni tanımlamak için az bile.
Ben böyle hissederken kendini sadece sosyalist, alevi, komunist, kürt gibi kimliklerin bir tanesi ile tanımlayan
ve bunu yaparken de ilgili kimliğin kendisini bütünüyle ifade ettiğine inanan insanlar var. Şaşıyorum. Bu kapalı ve muhafazakar tavır bir siyasi tercihtir ama devrimci bir duruş değildir. Devrim kelimesini de yenilemek gerek belki de. Bu gün HDP'ye yapılan sol görüş içindeki eleştri sosyalist olmadığı yönündedir. Çoğu konuda haklı da olabilirler ve tam da bu eleştirdikleri sebep sayesinde kazanacağız. HDP bir ütopyanın rasyonelleşmesi için sergilenen tavırdır. Bu sebeple kucaklayıcı ve tek kimlikli bir hal değildir. Bir demokrasi pratiğinin önerisidir. En azından ben bu sebeple oy veriyorum. Benim derdim yeni bir rejim kurabilir miyiz ile ilgili. Ama buna inanırken de gözümüzün önünde yanlış olana da sessiz kalcak değiliz.

Şimdi Cephe'nin bölgede şöyle bir iddası var. Kısaca ahlakçı despotizmi şiar edinmiş bir sosyalist düzen. Çorba bir şey. Benim kafamın almadığı çarpık bir sistem önerisi. Bu sebeple Cephe kötüdür demek değil bu. Tam tersine tartışalım forumlarda kongrelerde bir araya gelelim. Ben mesela bir aleviyim ve cepheyi itici buluyorum. Burda Cephenin hiç mi kendine soru sorması gerekmez. Fuhuş yapanları dövmeniz akıllara recm getiriyor, demokrasiyi değil. Yahut devleti eleştirip aynı zamanda bölgede otoriterleşip kendi milisleri ile toplum hayatını dizaynına soyunmak nedir. Derhal vazgeçilmesi gereken bir tutumdur. Bunda benim açımdan bir şüphe yoktur. Elastiki olmayan hiç bir yönetim sisteminin geçerli kalamayacağı bir dönemde hala bir egemen sınıfın baskıcı tutumunu alkışlayacak halimiz yok. Buraya kadar ve burda deşmeyeceğimiz yüzlerce yanlış, siyasi hata barındıran bir hareket Cephe.

Kürt hareketi ise Cephe'den çok farksız sayılmaz gözümde. Vaadettikleri daha benim açımdan kabul edilir ve hatta çoğu konuda özlemi duyulan istekler olmuş olsa da bunu Halk pratiğine dökmek için seçtikleri yolların meşrutiyeti büyük bir soru işaretidir. PKK denen yapı sadece devlet ile bir savaş yürütmemiş bölge de ki diğer siyasi kamplar ile de teorik ve çoğu zaman silahlı çatışmalar yürütmüştür. 1993'deki Dersim olayı hala durmaktadır. Bunun gibi bir sürü örnek vardır. Yalnız kürt hareketinni savunmaları o günden bu güne pek değişmemiş görünüşe göre. Onlar başlattıdan öteye gitmeyen eleştiriler kürt hareketine de türkiye sosyalist hareketine de bişey kazandırmaz. Fikirler onları uygulayacak kadrolarla mümkün hale gelirler. Pratikte çok çabuk şiddete evrilen hareketler halkı ikna konusunda zorlanıyorlar ve bu konuda halkı eleştirmek de en kolayı gibi duruyor. Aleviler katiline aşık argümanınız mesela tatava yapma bas geç kadar sığ ve çirkin. Kendini konumlandırmakta zorlanana acıları olan ve inançları uğruna kendi içlerinde acılarını yaşayıp hayata müdahil olmak isteyen kalabalık bir halktan bahsediyoruz. Size gösterilen saygıyı başkanlar düzeyinde değil hareket düzeyinde de cevaplamanız gerekmektedir. Bir kişinin bile mum söndü lafı mide bulandırır. Acılarınız varsa alınganlaşırsınız. Bu olaylar patlak verdikten hemen sonra üst düzey ve daha herkese duyrualcak düzeyde çağrılar yapılabilirdi. Hemen sükunet sağlanabilirdi. Lakin bu iki hareket de şiddet içeren hareketler oldukları için çok kolay parlayabiliyorlar. Kürt hareketinin çabasını uğraşını tabi ki görüyorum ve tabi ki bu konuda onları eleştirriken daha da düzelsinler istediğimden eleştiriyorum. Hep beraber yeni bir hayat formu üzerine tartışırken bu saçma çekişmelerden uzak durmalı. Çirkin duruyor. Devrimci ahlaka yakışmayacak akdar rant kokuyor kazanma daha kötüsü kazanırken sindirme hissi varmış gibi duruyor. Yakışmıyor. Grup Yorum ile Aynır Doğan'ın beraber bakırköy meydanında söyledikleri türküye bakın.

Halay bize kırmızı size yakışıyor.