30 Mayıs 2015 Cumartesi

Bilic'i gönderenin oyu seçimlerde sayılmasın bence



''bu perişan halime sebeptir
senin unutmuşluğunu affetmeyeceğim..''
Gülten Akın

"Kadın şairler Allah'ın uzmanlık alanı"
Ne zaman Gülten Akın okusam bunu düşünüyorum.
Bir kaç kez düşünüyorum hemde
Şiire kadın eli değdiği nasılda belli diyorum.
Derli toplu
Dişliyor şiiri atardamırından hırsla ama naif
İpek böceği nasıl dişlerse yırtmak için kozasını
İşte öyle
Hani Yıldız Tilbe'nin sesindeki o jilet izlerindekinin aynısı
Sen bunları gör istiyorum
İnsanoğluna aldırma, sapkınız biz.
Büyük dalgaların evlerini yutmasından korkuyor bazılarımız
Kavuşmalarının hakları olduğunu unutarak,
Birbirinden ayırdığımız denizlerin.
Bakma kadın bile sevmeyi bilmeyenlerin dünyayı yönetme heveslerine
Siz.Kadınlar!
Üşümeye ayaklarından başlayanlarımız. İyi ki varsınız!
Size gökkuşaklarından kaydırak yapalım inşsallah.



Bu da buraya siyah beyaz bir not olsun.

Balık burçlarına takım sorulmayacağını bilin.
Beşiktaşlılık bize gezegenlerin bir oyunu





1 Şubat 2015 Pazar

Sizin matbaalarınız varsa beyler! Bizimde fanzinlerimiz var


Sabahları uykuluyuz, akşamları sıkıcı
Çünkü dünya bir tutam rezil artık.
Dünya fazlasıyla rüsva
Ya şu yağmura ne demeli sürekli başlayıp
Hiç bitmeyen yağmura.Ne!
Tabiattan sorumlu melekleri prostat olmuş, cennet ehlinin
Kun dese ne kün dese kim
Dinleyecek vakit yok. Vakit yok dinlenmeye bile
Dosya kağıtları, boyun sıkan kravatlar, ayak vuran kundura
Hepsini çengelelyip etimize; giriyoruz
Kanepeden bozma yayı gevşek yataklara
Sebebi yok, sebebi mühim bile değil
Yaşamak bir alışkanlık ne de olsa

Sebebe ihtiyaç duyanların hiç biri balık burcu olamaz.

Şimdi ben bilmiyorum kaç şair birden olsam da
Nasıl yazmalıyım
Seni gördüğümde dudaklarına ettiğim hevesi
Yılgın atları öldürüp kuma gömen eli büyük araplar
Tarihin sayfalarında at üstünde kılıç tutuyorlar
Ve şimdi tam da kesmişken umudumuzu aşktan
İçimizde bir karanfil küfünden sıyırıp kendini burkuyor

Rojava'daki kadınlar objektife bir güldüler mi
Haber oluyorlar Avrupa'da

Toprağın denize en yakın yerine gitmişizde
Kendimize çatısız evler kurmuşuz
Damlarında su ve güneş biriktirdiğimiz evler
Bir de salça kuruttuğumuz

Benim bir sürü sevindiğim var ama
Hiçbiri bir gülüşün etmez.

Aklımda bi sürü şey var ama bir şiir bile yazamıyorum.

Kimse üzülmüyor aslıdna
Sadece üzüldüklerini sanalım istiyorlar.

Şimdi beraber siktir olup gidelim.
öncesinde zehir bir sigara ama.
Hey!

25 Kasım 2014 Salı

Hü ile ilgili kesin bir sonuç

Hü’yü tanıdım size anlatmalıyım bir gün
Size bir gün mutlaka Hü’yü anlatmalıyım
...

Telefonda canın sıkkın gibiydi belki seni biraz güldürür dedim. Bir edebiyat heveslisi, yampiri bir şair bozuntusunun hediyesi bu kadarcık oluyor. Bir kaç kelime… Ama sen böyle bakma olaya. Binlerce hatta milyonlarca ses var dünya da. Harf, ses, miyav, bir ağacın kırılışı, taşın suda sekişi, daha yeni duydun, gördün hatta, uzak bir yerdi; hatta bazen altı kez sekişi…  Benim aklım hala o fotoğrafta ama. Binlerce ses bu sesleri tanımlayan kelimeler harfler… Bir kaç kelime denen o hediyelerde ki o bir kaç kelime işte, milyarlarca ses arasından sana seçilmiş olanlar.Uğraş,çaba… Romantizmi bozmak istemem ama sosyalistler değeri emekle bir tutarlar. Hem unutma senin güneyli sosyalist bir şair sevgilin var. Biraz da bozuk ağzı…
Bunlar hep di'li geçmiş zaman, temennimiz şudur ki gelecek tede kendin tekrar edip dursun.
Biliyorsun hayat tereddütden  aşk tekerrürden ibarettir.

Sana Hü’yü anlatayım şimdi.

Öncelikle yerimiz Acıbadem. Aklında tut.
Metrobüsten çıkıp ilerlediğinde   ilk ışıklardan - köşede pastane gibi bişey var – döndüğünde sol tarafında kalan bir apartmanın bir göz odasındayız. Salon olsa gerek. Katiyen salon.

Mevsimlerden yaz. Benim içimde bir çıban var o günlerde kocaman. Şirpence. Bilirsin derdi Yavuz’u öldürmüştür. Bilmiyorsan da söleyeyim. Koca Sultan üç kıtanın efendisi Yavuz Sultan Selim çıbanın büyüğü şirpençe yüzünden ölmüştür. Heh işte o şirpençe içimde duruyordu. Kocaman. Uyuduğum zaman kalbime doğru batıyordu gün içinde kaburgalarıma… Senin derdindi tabi ki bu bahsi geçen şirpençe. Durumu özetlemek gerekirse içimde sancın kesindi. Gibi gibili muallak cümlelerin lafının geçmediği bir masa da oturuyoruz. Bu sebeple bu masada ki herkes kesin olmak durumunda. Ben sana aşığım. Ağzınla bir öp ki beni ağzımdan, bu masadaki herkese cesaret neymiş göstereyim.  Neyse bir odada sen ve ben varız. İçimdeki dert de sensin, dudaklarımda ki suda…  Ağzının içinde otuz iki adet gül tomurcuğu varmış gibi senin. Ağzındaki dişlerin beyazını nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum. Buz beyazından daha sivillerdi, en iyisi bu sanırsam.Pencere hafif aralık. Dışarda ara ara korna ve ambulans sesleri… Işık yok, mümkün değil olması da. Biz sevişecek kadar cesur sansak ta kendimizi yüzümüze bakamayacak kadar korkaktık aslında. İki papatyanın arasındaki mesafe nasıl sonsuzsa, halbuki koyun koyunalar, biri seviyor diğeri sevmiyor ama… Biz de uzaktık aslında o zaman birbirimize. Biz sevişirken ben bakarken sana hayran hayran o an esmer boynundan bir ışık sekip ağzıma doldu. Biliyorum şu an sana saçma geliyor ama doldu. Başka hiçbir boyundan o ışık o kadar maytaplı sekemezdi, biliyorum bunu. O ışık elçiydi. Sen Hü’dün aslında.

Biz Hü'yü bir kez görüp sonra kaybedenler...
Allah bizi ıslah etsindi.

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Ama bak böyle olmuyor Tanrım.


Seninde mi aldılar güneşini
Belli seninde dalgalarını köpürtmemiş kimseler
Aynı derten bende de var
Yok toprağıma ağlayan bir bulut kardeşliği
Sahi tanrım ne zaman ayarlayacaksın kırmızısını
Şu dalımda yeni olmuş elmaların
Ne zaman biraz tuzlayacaksın denizlerimi
Sahi tanrım ne zaman
Tanıştıracaksın benle kendini.

Onar kulaç arayla boğuluyoruz bu okyanusda
Önce ben boğuluyorum
Zaten ilk ben ölmezsem senin ölmene izin vermezdim
Tanrı birisinin canını alırken
Onu en çok sevene sormalı çünkü.
Hazırmısın?

Sen bile giderken bana sormadın halbu ki.
Hazırmısın?
Kulun yapmadığını Allah'tan beklemek gafleti
Sorsaydın vereceğim cevabı bildiğinden belki
Senin bildiğin tüm cevapları attım ben
Bildiğin tüm soruları da
Herkesin bildiği sıradan ama kocaman dertlerimi de.
Tek ricam senden
Bana egemen aşk dili ile konuşma.

10 Ağustos 2014 Pazar

Mektup

"sevgili canım,

galiba, tek çıkar yol sana durup dinlenmeden yazmak. hoş, bütün işim seni düşünmek ya. bu bok soyu alışkanlıklar, töreler, günah sevap ve ayıplar köleliği olmasa.. bütün tedirginliğimiz bundan. bundan, yüzünü hayalledikçe ağzımın açılması. şiirimdeki korkunç çırpınış, doymazlığım ve ölesiye beni terk etmeyecek hiçlik.. tanrıların beni kandırabilmelerini isterdim yahut ölümün anlamlı bir nen* olmasını. oldum olası idealist değilim. materyalist felsefe çok şeyler verdi ama doyurmuş, kandırmış değil beni. ya sen olmasaydın? büsbütün iğrenç bulacaktım evreni. saçmalamıyorum ya? seninle, yüzyılların hayvan ötesi tutukluğuna ve donan insan düşüncesine bir can, bir haysiyet verebiliriz gibime geliyor. yalansız, riyasız, çıkarsız bir haysiyet. belki ömrümüz yetmez başarmaya, hiç değilse en zekilere ve teşnelere* duyurabiliriz. şimdi birileri olsa "boş ver bu iri lafları, yaşayalım" derdi. yaşamak, burnunu, kulaklarını, gözlerini ve oralarını unutarak yaşaması mümkün mü bizim gibilerin? ben bütün bu -belki de manasız- iç sıkıntılarından senin var olduğunu hatırlayarak sıyrıllıyorum. bir pınar, bir dağ suyu gibi dinlendiriyor, kandırıyorsun. bu bakımdan gelmiş geçmiş ademoğulları içinde şüphesiz en şanslı durumdayım. nasıl kıvranıyor, gizliden gizli seviniyorum bilsen.. kimseler yaşamadı bunu diyorum. kırılmış, balta yemiş ve sesi kuyularda boğulmuş biriyim, doğru. ama seni tanıyorum. kimselerin tanıyamayacağı, belki bakıp kabataslak içinden geçireceği seni.. ne dersin, düşünmenin ilmini alıyor muyum acep? sen psikolojiyi benden iyi biliyorsun -daha doğrusu benim bir bok bildiğim yok-. bu bahiste de gene en doğru sen düşünürsün. bildiğim ve cesaretle söyleyebileceğim tek şey, abstrait* olarak "düşünce"yi bile sensiz ele alamadığımdır. düşünceyi ve evreni. hiç de dar bir görüş değil bu. aksine ufkum, dehşetli genişliyor. bilmem bu halime ne dersin dostum?

sağlığına, kocandan memnun olmana çok seviniyorum lakin tembelliğine ve bana çok geç yazmana gitgite içerliyorum ha. sana kızılmaz oysa. kırılınmaz. belki de kırgınlığım kendime. seni ve çevreni rahatsız edeceğimi aklıma getirmeden, paldur küldür mektup yazışım bir intihardır belki de. ödüm kopuyor leyla. seni kırarım, üzerim yahut bunlara sebep olurum diye. ben ki dünyada -gelmiş geçmiş- üç beş kişiden gayrısına saygı duymadım. "dost- dost diye hayaline daldığım - dost ise çevirmiş yüzünü benden - hani dost uğrunca can baş verenler? - evvel kekitmezdi* gözünü benden.", müthiş bir türkü. şairi* de çok çekmiş anlaşılan. bak, yaşamış, dövüşmüş, yenilmiş, kelle vermiş gitmişler. türküleri kalmış. bizler insan olalım, sevişelim, kötülüklerin kökünü kurutalım diye, kalmış türküler.

sana mutlaka geleceğim. ne bok yerse yesin kötüler, sana mutlaka geleceğim. pusuda fırsat kolluyorum şimdi.bir an bile yalnız, sıkıntılı kalmana dayanamam. palavra tabiriyle şerefli, gerçek anlamıyla yegane zevkli ve vazgeçemeyeceğim bir duyu bu. buna da "ne dersin?" diyeceğim.

oturup yazsana bana. boş vaktin çok. yazmaktan sıkılıyorsan, telefonunu ver de konuşur sorarım hiç değilse. hem "ne yaparsan yap, istersen küfret ama senin için aklıma bile getiremeyeceğim şeyleri düşünme" diyorsun, hem de ayda yılda bir mektubu reva görmüyorsun ahmet kuluna. bir zaman "bu merhamet" diye dellendim. sonra sana bunu yakıştırmanın namussuzluk olacağını düşünerek tiksindim bu duyudan. sahiden bazı çok eşekçe ihtimaller geçirmişim aklımdan. affet canım. senden daha mert ve daha erkek kim geldi ki bu dünyaya. uzaklıktan, ayrılıktan ve kötü günlerimin çokluğundan, anlaşılan. affet e mi? içimde tutamam, senin hakkında acı bir düşüncem olursa. söylemesem sana zehirlenirim. iyi ve güzel düşünleri de. zaten, senden gayrı güzel düşün olur mu ki?

...ne dost, ne güzel, ne ölünecek kızsın be. bu bok hengamede, bu delier, aptallar, eşekzadeler ve kısırlıklara rağmen sen varsın. sen yaşıyorsun. veyl* onlara ki seni tanımadan göçüp gitmişler. veyl, hala da tanımayanlara.

gözlerinden öperim canım. hemen yaz."

8 Ağustos 2014 Cuma

"Eyleme giderken yanına talcidli su almayı unutma"



Beyaz bir kadının ince ve uzun boynunda parlayan gerdanlık gibi ışıldıyordu deniz sahil boyunca.
Güzelliğin karşısında çaresiz kalan tabiat bile rüzgarları ile dokunuyoru lepiska saçlarına.
Saçın savruldu mu etin görünüyordu ve omuzlarına dalgalardan köpüpcükler düşüyordu
Suyu akıyor, tuzu kalıyordu omuzlarında.
Tahta bir taburenin üzerinde oturmuş yeşil üzerine turuncu tonlarda ki işlemelerle dolu eteğini kıvırıp altına alyordun.
Terliklerinden dışarı taşmış ayakların kumlara değerken sahil sarısının içinde eriyip gidiyorlardı.
Ne kadar saçma bulsam da ayaklarını sevmediğini biliyordum.

"Ayakların çok güzel Aysel"
"Aşık adamın gözü gerçekten kör oluyormuş demek"
Tonlamsının ihtiyacı olan ünlemi sigarasından aldığı bir nefesle koyuyordu.
"Aşık olmayanında kalbi sağır"
Çengelini alt çenesine sapladığım balığı oltadan kurtarıp su dolu beyaz kutunun içine bırakıyordum.
"Aşık adamında kulakları herhalde"
Birasından öyle br yudum aldı ki, tüm iç organları sular altında kaldı.
"Efendim"
Üç gündür aç olan Pitbulllarla dolu bir kafeste acaba sonum ne olacak diye düşünüyordum. Halbu ki gerçekte cevabı biliyordum.
"Seni seviyorum ama aşık olabileceğim başkaları var."
Ayaklarının altında duran kum ayaklarını yakmış olacak ki sigarayı tam kalbinde söndürüyordu altın tozu kumların.

Verecek bir cevabım yoktu, ama bir cevaba ihitiyacım vardı. Bulamadım ve sustuk bir müddet.

Bir damla ter edepsiz bir güzergah ile boynunun bittiği yerinden memelerinin arasına doğru meylediyordu.
Ağlamaklı olmuş gözleri sel altında kalan eski bir imparatorluk gibi görünüyorlardı.
Dudaklarının kenarında içiçe parantezler vardı sanki,hüzün çizgileri yurt edinmişti ağzının kenarını.
O böyle sustukça kulaklarım uğulduyordu.Bana bakmıyordu.Hiç.
Elinde bir tahta ve misinanın ucuna tutturulmuş bir çengel...
Bir yudum biramızdan alıp bir yandan belki oltamıza balık vurur diye bekliyorduk.
Bir gözüm hep onun üzerindeydi, şansımızda fena değildi...
Ayrılıyorduk fakat beyaz kutuların içinde balıklar kımıldaşıyordu...
Hayat biryerden alıp başka bir yerden veriyordu.

"Aysel sana bir şiir okuyoabilirmiyim?
Denize o kadar yakındık ki dalgaların sesini bastırabilmek için bağırarak konuşmam gerekiyordu.Mersin'i seviyordu
m

"Oku tabi."
Aysel şiirleri hep sevmiştir.


"vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı
vaktinde anlamanın sevinci mi
ya da biraz geç kalmanın
o gereksiz tedirginliği mi
hangisi

ama belli ki sonundayız herşeyin
en sonunda."

"Kimin?"
Merak duygusu ile bastırıyordu hissettiği tüm diğer duyguları.
"Edip Cansever"
"Herkes aynı şeyleri yaşıyormuş demek"
Hep çok bilmişti.
"Ama Allah herkese aynı sabrı vermemiş. İşte bu adaletsiz olan"
Hala yalvarıyordum.
"Duygular ormanlarda gezinen söz dinlemez aslanlar değildir ama, evin içinde beslenene eğitilebilen köpeklerdir."
Aslında bir bok bilmiyordu.
Bir bardağa şekil verip avucuyla, denizin üzerinde parçalıyordu. Denizin altını cam kırıklıkları ile dolduruyordu.
"Olmuyor işte.Kaybettiğin şeyin acısı onu kazanmak için verdiğin emekle artıyor ama."
"Neyse kouşmayalım bunları. Artık verilen kararı sorgulamak yerine ona alışmalıyız."
"Senden tek bir isteğim var o zaman. Son bir istek"
Suratım yuva isteyen bir petshop hayvanı gibiydi.Yalvarıyordum.
"Tamam"
Hiç birkız kendine kafes içinde miyavlayan yavru kediye kaşı koyamamıştır.
"Söyle neymiş son isteğin"
Bir nefes aldım sigaramdan.
"Eyleme giderken yanına talcidli su almayı unutma"

Sonra kocaman bir dalga gelip tüm sahili yutuyordu.
Biz ayrılırken bile sevdiği kadının gözü yaşarmasın isteyenlerdendik.
Memleket meselesi ağır basıyordu.

4 Ağustos 2014 Pazartesi

“l’amour est a reinventer.

*Alakasız ve sarhoş kelimeler içerir.


şu an ne yapıyorum biliyormusun.
Bonk.
(Bizde hayat okunduğu gibi yazılır.)

Seni bana bağlayan ilmikleri müthiş çözüyorsun.
Başka bir yerdesin, beni dediğin kadar çok seviyorsun.
Bilhassa kalabalıklarda
Başbaşa nasılsak öyle seviyorsun.Muntazam.!
Başım dönüyor mesela şu an
Midem bulanıyor hafif.
Sonra esmer etin bir telefon kulübesinin yanında
Ençok buradan tanıyorum seni
Yoksa çok uzaktasın.
Senmisin o bile belli değil.
Ben garip hissediyorum kendimi.
Bunun şiiri olmaz.

Şimdi ben sırf bu sebeple seni geçiyorum.
Senin şiirin olmaz.

Sonra bir başka dünyadayız
Size bu dünyayı diyeyim biraz
Öncelikle lütfen damarlarımı biraz morfinle ovalamama izin verin
Çünkü başka türlü ben
Ben sizi görünce nasıl desem
Çiviler var. Bir sürü çivi. Biliyormusunuz.
Susuz yutuyorum hepsini.

En iyi şiir
Yazılırken en çok sigara içilendir.

Beni sevmeyin hiç lütfen gidip Sophia'yı sevin
Sophianın sakallarını ve ensesine düşen saçlarını
Sevin dudaklarının kenarlarını
Sophia Olga'nın en büyük erkek rakibi.

Beni öpmeyin Allah vermesin ıssırırım
Hrrr
Yeni bir dünyadayız ben burda size inanmıyorum
Bu dünyada mesela gamzeleriniz bile
Nasıl desem gamzeleriniz eskiden
Toprakta düğüm gibi duran papatyaydı
Bu dünyada gamzeleriniz bile güzel değil.
Belki de ben bana açmayan çiçekleri görmüyorum
Ama o çiçeklerin bana açmaması nasıl desem
Güzel değil.

Beraber olamadık beraber ölelim

Ben sana üç kez aşık oldum
Tanrı beni üç kez affetsin.
İcabında ben çünkü
Sana hafif kesik olduğumdan
Hani şu yukarıda anlattığım çivili mevzu
Hani bilirsin mesela herkesin yanında
Kalbalık herkes. Olmaması gerekenler.
Bir sürü adam diyorum allah için açma şu saçlarını
Giderken kapıda sana bir sarılırdım.
Sen bunları hep biliyordun
Sahi zaman unuttun.

Demirtaş'a oy vermeyen beni öpmesin.

Şimdi mevsim sarı,
Bir şarkı kendini tekrar ediyor kendini
Rahledenin etinde toprak rengini taklit etmesi gibi
Sesinde bir şelalenin döküldüğü yeri
Nefesinde lavanta bahçelerini
Boynunda,biliyorsun oraların hep şeker.
Aynı bunlar gibi işte bir şarkıda kendini taklit ediyordu
"Sen bana yar olmazsın yüzüme gülme gayri"
Diyordu
Ben sigaramdan bir duman alıyordum.
Seni öpüp çaydan bir yudum üstüne
Kıtlamanın mantığını şimdi anlıyordum.

Ben senden vazgeçtim.
Stop.