7 Ağustos 2012 Salı

Ateş beni çağırıyooor



                Sevgilim,
                Sevgilim diyorum ama inan bu kelime seni korkutsun istemem. Sen kibrit kutusu gibi ağzın ve gazoz kapağı gibi kocaman gözlerinle o kadar güzelsin ki sevgilim olmasanda sevgilim demeliyim sana. Mesela biz sevgilim, özgür olmak için istasyonda duran son trene binmesi gereken biz… Bekliyoruz istasyonlarda ama trenelere binecek cesaretimiz yok. Yolculuklardan korkan ve geride bıraktıklarına üzülen birisi nasıl iyi bir seyyah olabilirki. Özgür bir insan ve iyi bir aşık olmanın temel kuralı seyyah olmaktır halbuki. Yolculuk illa ki bir yerden bir yere değil bazende birisinden başka birisine gitmektir. Geride bıraktıklarına üzülen iyi bir seyyah olamaz sonuçta kan görünce bayılan birisinin seri katil olamayacağı gibi, olayın doğasına tamamen aykırı. Nasıl ki Allah insana hem irade verip hemde yasaklar koyuyorsa, Aynı Allah’ın hem seni yaratıp hemde bu öpülmez demesi kendi içinde nasıl da saçma ve çelişkilerle dolu, sadece biraz düşün.  Geride bıraktıklarına üzülmeyi bırak bir an önce. Gel binelim şu trene. Unutmuşuz aşık olmayı diye hayıflanma, işte asıl o zaman ölürüz. Dökülen yerlerden çıkmayan saçlar, yanan yerde çiçek bitmemesi gibi… Ne zamandır olmayan şeyleri beraber büyütme çabamız aslında ne kadar da kutsal bir şey, farkındamısın. Küçümseme sakın kendini emin ol sen herkesten güzelsin ve biz Leyla ile Mecnun’dan daha büyüğüz. Komik geliyo sana biliyorum. Leyla ile Mecnun’mu aşk mı deyip gülüyorsundur hatta. Ama ben bizi büyütmüyorum sadece siz aşkı büyütüyosunuz. Filmlerle, masallarla kitaplarla kandırdılar bizi çünkü. Oysa aşk ve cinsellik kadar olağan ama kutsal hiçbir şey olamaz dünyada. Allah dahil!
                
                    Sevgilim; benim bir sırrım var, artık bizim olsun istiyorum. Çok uzun zamandır içimde tek başıma tuttuğum bir sır bu;  gel paylaşalım.  Ece Ayhan aşk örgütlenmektir demiş ne şahane. Aşk biraz da özgürleşmektir ama. Ne yazık ki biz, dünya, sen ve ben tam tersi diye öğrenmişiz. Biz kendimizi özgür hissettiğimiz insanın tutsağı olmayı aşk bilmişiz. Oysa dünya daha güzel bundan, daha mucizevi. Özgürleşme çabası kadar kutsal ne olabilir ki şu sonsuz yuvarlakta. İnsan düşünen bir hayvandır masalını bir kenara koyalım artık. İnsan özgür olma ideasını yaşadıkça içinde özgürleşmez eyleme geçtiği zaman özgürleşir. Özgürlük,istediğini yapabilme hissi, uçmak gibi… İçindeki huzur terazisinin bir tarafına özgürlüğü koyduktan sonra diğer tarafa ne koyarsan koy bu taraf hep ağır basacaktır. Ve sonra aşk. Ben sana aşığım sevgilim, gerçekten. Aşk bundan biraz daha fazlası olamaz, inanmam buna. Alışkanlık sevmek falan değil kastım aşk. Hani hafif kemik çıkmış ayakları kalbine bastırma isteği. Hafifiçe içe bakan dizkapaklarına pudra şekeri dökmek… Gülünce dudağının kenarındaki boşluktan ateşe başlayan silahlar, ağzını açınca masaya dökülen her kelime ve dişlerin… Her gün yeniden aşık olabilmek ne güzel bir düşünsene.
                
                Sevgilim,
                Halet-i ruhiyem bu günlerde bir gün fırtınaya tutulmuş tekne gibi alabora, bir gün süt liman. İçimdeki vicdan azabının boyutunu anlatabileceğim en şiddetli kelime, cehennemi kibrit ateşi ile tasviretmek gibi yetersiz kalıyor. Senin de öyle biliyorum. Ama şunu da biliyorum ki verilen kararların sonunda çekilen acı verilmeyen kararların yaşattığı pişmanlık kadar yer etmez zihinlerde. Ege’nin dağları denize dik uzanır senin saçların gökyüzüne paralel… İklim kelimesinin sözlük anlamı ne bilmiyorum ama tenindeki ılıklık her türlü bitki örtüsü için bulunmaz nimet. Sevgilim, hep dediğim gibi ben tüm kötü şeylere karşı senin kasıklarında mevzi alırım.

                Sevgilim, sana bir kent vaat ediyorum. Daha fazlasını vermeyi bende çok isterdim ama ne yaparsın şartlar ve hayat. Sana bir kent vereceğim, kasıklarını rahatça açabileceğin bir kent. Bulutlardan kültablaları yaparım sana, güllerden yastıklar yaparım. Musluklardan ananas suları akan bir kent, özgür olacağın bir yer. Kapısız penceresiz bir kent. Kuşların havada uçarken birbirine çarptığı bir kent. Herşeyin baştan sonra tam ters olduğu bir kent. Sonuçta bir kenti kent yapan içindekiler değilmidir. Eminim sen her kara parçası için bayrak kadar kutsalsındır. Tek başına öyle kalabalıksın ki anlatamam. Denize uzatırsın ayaklarını, kayalıklara oturmuşsundur. Her yer ay, her yer yıldız… Gökyüzünden düşen her ay ışığı ilk önce tenine düşer, denizden önce tenine… Sana bir kent vereceğim ucuna bir sır sıkıştırdığım. Aragon’un dediği bir sır;

“Sana bir sır vereyim zaman sensin…”
                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder