İnsanın her
şeyi yapabilecek gücü olmasına rağmen
hiçbir şeyi değiştirebilecek kudreti olmaması üzerine bir kitap bu.
Şairin dediği gibi yani;
hiçbir şeyi değiştirebilecek kudreti olmaması üzerine bir kitap bu.
Şairin dediği gibi yani;
Ya bu eller
öpülür, ya sen öldürülürsün…
Numquam potest non esse virtuti locus
( Cesaretin yersiz olacağı hiçbir durum yoktur)
Medea,
161
Çok eğlendim. Teşekkür ederim. Hoşçakalın
Romain Gary
Romain Gary
Kendimi sevmiyorum. Ama erkek olduğum için
sevmeden sevişebiliyorum. Bu sebeple kimse mastürbasyon konusunda beni
suçlayamaz.
Sokağa çıkıp yürümeye başlıyorum.
Gideceğim yer belli ama yolda fikir değiştirip Suphi Abi'nin dükkanına doğru yol alıyorum.
Dükkana girer girmez taze demlenmiş kaçak çaydan bir bardak dolduruyor Suphi abi.İçine bir tutam karanfil attığı hemen belli oluyor.Dudaklarım uyuşuyor. Hiç beklemeden bir sigara sarıyor.Suphi abi bir acayip adam... Sonra başlıyor konuşmaya.
-Bırak o amerikan sigaralarını. Halis muhlis Adıyaman tütünü.Çelikhan. Bak hele kız gibi kokuyor. Sapsarı kız gibi.
-Bir de neden sürekli öksürüyorum diyorsun.
-Ne alaka koçum. Öksürtmez bu.
-Öksürten tütün değil tütünü bu kadar seviyor olman.
O sırada kapı açılıyor. Günün ilk müşterisi Suphi abinin iki katlı derme çatma sahafına giriveriyor. Ahşap merdivenelerle çıkılan ikinci katta olduğumuzdan Suphi abi açılan kapı sesi ile birlikte hemen aşşağı koşturuyor.
-Tut şu sigarayı gelecem. Hem sarma sigara bu bırakınca sönmez.
Suratında ki mutluluk ifadesi liseli bir kızın ilk cilvesi gibi tatlı duruyor. Tamam diyorum.
Aşağı inip müşteri ile konuşmaya başlayınca bir kız sesi geliyor kulağıma. Sesin sahibini merak ediyorum. Suphi abinin Ahmet Kaya'nın ilk sazı olduğunu iddia ettiği bağlamanın altındaki sedirden kalkıp merdivenlerin ucundan kafamı uzatıyorum.
Bu dakikadan sonra olanları sonradan hatırlıyordum.
Sokağa çıkıp yürümeye başlıyorum.
Gideceğim yer belli ama yolda fikir değiştirip Suphi Abi'nin dükkanına doğru yol alıyorum.
Dükkana girer girmez taze demlenmiş kaçak çaydan bir bardak dolduruyor Suphi abi.İçine bir tutam karanfil attığı hemen belli oluyor.Dudaklarım uyuşuyor. Hiç beklemeden bir sigara sarıyor.Suphi abi bir acayip adam... Sonra başlıyor konuşmaya.
-Bırak o amerikan sigaralarını. Halis muhlis Adıyaman tütünü.Çelikhan. Bak hele kız gibi kokuyor. Sapsarı kız gibi.
-Bir de neden sürekli öksürüyorum diyorsun.
-Ne alaka koçum. Öksürtmez bu.
-Öksürten tütün değil tütünü bu kadar seviyor olman.
O sırada kapı açılıyor. Günün ilk müşterisi Suphi abinin iki katlı derme çatma sahafına giriveriyor. Ahşap merdivenelerle çıkılan ikinci katta olduğumuzdan Suphi abi açılan kapı sesi ile birlikte hemen aşşağı koşturuyor.
-Tut şu sigarayı gelecem. Hem sarma sigara bu bırakınca sönmez.
Suratında ki mutluluk ifadesi liseli bir kızın ilk cilvesi gibi tatlı duruyor. Tamam diyorum.
Aşağı inip müşteri ile konuşmaya başlayınca bir kız sesi geliyor kulağıma. Sesin sahibini merak ediyorum. Suphi abinin Ahmet Kaya'nın ilk sazı olduğunu iddia ettiği bağlamanın altındaki sedirden kalkıp merdivenlerin ucundan kafamı uzatıyorum.
Bu dakikadan sonra olanları sonradan hatırlıyordum.
Suyun
üzerine düşen bir damla yağlıboya gibi halka halka dağılıyordum. Midem içine
sopa sokulmuş arı kovanı gibiydi. Terliyordum. En çok ellerim terliyordu.
Avucumun içi Hint Okyanusu kadar derindi, ellerimi tutsan boğulurdun. O kadar
çok terliyordu ki avuçlarım, parmak uçlarımdan bozuk ahşapa dökülen damlalar uzaktan
bakan biri için küçük çapta bir şelaleyi andırıyordu. Emindim.
Suphi abi içeri giren
kızın yanına yaklaşıp sordu:
-Aradığın bir kitap var mı
kızım?
Ahşapa dökülen bir avuç misket gibi çoğaldı
sesi Kadıköy’ün ortasında. 19 Mayıs Bandosu gibi gururlu bir ses sızıverdi
dudaklarının arasından… Ben o an olduğum yerde yüz kilo aldım, kollarımı
hareket ettiremiyor, olduğum yerden bir adım dahi ilerleyemiyordum Kıyamet
kopmuş, sur üflenmişti. Koşturmaktan al al olmuş yanaklarına düşen ip gibi incecik
saçlarını eliyle omuzlarından gerisin geri savurdu.
-Dünyanın En güzel
Arabistanı…
Sustu sonra. Suratı Kolombiya Kahvesi gibi
sert hatlarla çiziliydi. Gülüşü ise bir damla süt gibi bembeyazdı. Yüzünde ki
sertlik gülücüğü ile yumuşuyordu. Sütlü kahvemdi o benim. İki yanağının
ortasında simetrik duran gamzeleri Tanrının mühürü gibiydi. Gözleri hurma
yanakları elmaydı…
Aşktan mahvolmuştum. Parça parça
dökülüyordum.
Adem'i elma ile sınayan beni seninle
deniyordu sevgilim.
Aldığı kitabı poşete koymadan çantasının
içine atıp dükkan çıkıvermişti. Döküldüm arkasına. Suphi abi nereye diye
sormadı. Profesyonel bir mecnudu o sonuçta. Aşkı nerde görse tanırdı.
Rıhtıma doğru yürüyorduk şansımız vardı
Kadıköy’deydik. Hangi sokağa sapsak önümüz mavi… Kadıköy’de her sokak denize
dökülüyordu ne de olsa. Yürüdü biraz, yolda iki farklı selpak satan kıza para
verdi ama sadece birisinden selpak aldı. Büfe’nin birinde durup bol fotoğraflı
ama az yazılı dergilerden aldı. Bir de slim sigara… En hafifinden.
Kadıköy’den modaya çıkan yokustan sola girdi…
Cemal Süreyya sokak…
Yavaş yavaş yürüyordu. Pencere pervazında
yürüyen kedi gibi bir havası vardı. Yeşil eteği, dizi ile incecik ayak
bileğinin arasında bir yerlerde bitiyordu. Hızlı hızlı koşturuyordu bende
arkasından gidiyordum. Çok fazla polis filmi izlemiş olmamın avantajını
kullanarak arabaların arasına saklana saklana ilerliyordum. Ne yapıyordum
nereye gittiğini görsem nekazanırdım neden burdaydım... Bilmiyordum. Bir havası
vardı ki, yürüdükçe her şeyi girdabına katıpyanında sürüklüyordu. Sonra birden
ayağı takıldı. Cemal Süreyya sokak tabelasının hemen altında ki kaldırımın
üzerine düşüverdi. Sanki ikinci kattan bırakılanbir kuş tüyüydü. Salına salına
düştü. Koşuverdim yanına.
- Elinizi verin lütfen.
- Teşekkürler. Ayağım acıyor ama.Bir anda
dengemi kaybettim. Nasıl olduğunu anlamadım bile.
Yüzü limon gibi olmuştu.Canının acıdığı
belliydi. Ayağını dizlerimin üzerine aldım:
-Bakayım bir isterseniz doktor sayılırım ben.
-Desenize iyi olacak hastanın doktor ayağına gelirmiş.
-Ayağınıza geldim.Bu arada mazur görün ama
bileğinize bakarken ufak bir...
- Acıdı.Öyle çevirince acıyor.
Lafımyarım kalmıştı.
- Böyle acıyor değil mi? Tamam anladım. Durun
biraz, bir kaç esnetme hareketi yapmalıyım sonrasında bir şeyiniz kalmayacak.
Hafif bir burkulma sadece...
Zaman kazanmak için saçmalıyordum. Güvencem
bildiğim bir gerçektendi. Acı insanı çaresiz kılar. Ve çaresiz insan her ışığın
peşine düşer. Ne desem yapacaktı.
- Bu sırada aklınızın dağılması için size
ufak bir hikaye anlatayım istermisiniz? Acınıza odaklanmamış olursunuz hem.
- Tabi ama ayağım ağrırken arada kopar
dinleyemezsem kusuruma bakmayın.
Acımıza rağmen nasıl zarifiz.Aman Allah'ım!
-Ne mühim. Sizin dinlediğiniz kadarı önemli
zaten dinlemediğiniz kelimeler kesin çirkinlerdir.
Dünya saçmalama rekorunu kırdım.Bayrak
bendeydi. Devam ettim.
-Burası Cemal Süreya Sokak. Hikaye o ki
Süreya ölmeden önce aşk ile ilgili bir şiir yazıyomuş ve en güzel şiirim bu
olacak diyormuş hep. Bitiremeden ölmüş ama. Lakin bir gün ki ölmeden iki gün
önce olduğu söyleniyor, şiir açık penceresinden sokağa fırlamış. Rüzgarlı bir
günmüş ve kaldırıma düşüvermiş.
Saçmalıyordum kanım hızlı akmaya başlamıştı.
Midem karıncalanıyordu. Ben ne yapıyordum.
Bir süre sustum. Yutkundum. Takriben yedi
saniye...
-Evet devamı var mı?
-Ben ne şanslıyım ki Süreyya'nın bitiremediği
ve buraya düşürdüğü en güzel şiirini o öldükten sonra bulan ve okuyan ilk
adamım.
-Gerçekten mi? Nerde peki şiir.
-Sensin.
Ağzımdan öle çıkıverdi. Utancım lav oldu
taştı göğsümden, mahcupluğum zülfikar oldu alevlerde ısıtılıp ısıtılıp
gözbebeklerimi çizdi. Dudaklarım 7.4 şiddeti ile sallandı. Gözlerim karardı.
Kalkıp koşmaya başladım. Arkada nasıl biri bırakmıştım acaba,düşünecekzamanım
yoktu. Bir deliye rastladığını düşünüyordu eminim. Bir manyağa beki bir
sapığa... Yerin dibine girmiştim. Bir ses böldü koşumu ve bitmez utancımı;
-Siz nerde doktorsunuz bu arada.Adınız ne bir
de ?
Battı balık yan gidermiş ne de olsa.
-Adım Taylan. Ve doktor falan değilim asker
de sadece revir de nöbet tutmuştum. Hepi topu yedi kere.
Koştum. Cehenneme doğru koşar adım
ilerliyordum. Ama bilmediğim bir şey vardı ki aşık adam için yer kabuğu
dünyanın en hızlı yürüyen merdiveni olurmuş ve aşık adam daima ters tarafa
koşmaya çalışırmış.
Bir baktım o kadar koşmama rağmen aynı
yerdeyim.
Koşarken durup arkamı dönüyorum. Derin bir nefes alıp soruyorum.
-Sizin adınız ne?
-Di.
-Nasıl Di. Nota gibi mi yani?
-Nota mı?
Cevap vermeden koşuyorum.
O gün Kadıköy'de zaman benim için durmuştu fakat ben henüz bilmiyordum.
Öğrenecektim.
-Di.
-Nasıl Di. Nota gibi mi yani?
-Nota mı?
Cevap vermeden koşuyorum.
O gün Kadıköy'de zaman benim için durmuştu fakat ben henüz bilmiyordum.
Öğrenecektim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder