"... allah'ın mucizelerine
inanırım tabii, suyun seyri bir mucizedir, ağaçların seyri bir mucizedir,
havanın seyri bir mucizedir, benim hayretim tabiattan beslenir. insana hayret
şikâyete girer, ben sevmem. insanların dünyasındaki tek sürpriz doğmak, sonrası
malum, gün doğar, gün biter, gün doğar, gün biter, biliyorsun."
Ahmet Güntan
27 yaşındaydım, yolsuzdum, tatsızdım, günlerden çarşambaydı, sigarayı iyice
teklemiştim… En kötüsü ise bir umudum kalmamıştı. Bir yokuşun tepesinden aşağı
doğru son sürat yol alan bir kamyon gibiydim. Tüm frenlerim boşalmıştı. Yolun
sonu bir ilkokuldu. Saat ilk tenefüstü. Her şey, tüm bu kozmos aleyhime
işliyordu. Kendimden ziyade etrafıma zarardım. Farkındaydım. Bazı insanlar zayıf,
bazıları kalçasında bir morla, bazıları ise saçlı doğardı. Ben ise saçlı, zayıf,
kıçımda kocaman yumruk gibi mor bir iz ve lanetle doğmuştum. Doğduğum esnada
annemin bağırması ve babamın sigara üstüne sigara yakması lanetle doğduğumun
kanıtıydı. Dünyaya geldiğim ilk anda lanet kaderime teyellenmişti. Ben
etrafımda beni seven kim varsa üzecektim. Kötü ne varsa, hepsinin biriktiği bir
kumbarası olmuştu annemle babamın. Yıllar sonra en çok onlara üzülecektim. Annemle
babam bana söylemese de cinsiyetimi öğrenmek için doktora ilk gittiklerinde
emindim ki doktor annemi muayene ettikten sonra isterseniz alalım bunu demişti.
Denmeliydi. Hipokrat’a edilen yemin bunu gerektirirdi. Benden bir sürü vardı
çünkü. Bir bana daha gerek yoktu. Annemde bunu bildiğinden bir 9 ay kadar tuttu
beni içinde. Kötü kokan bir odaya girmeden önce alınan derin bir nefes gibi…
Gücü yettiğince tuttu içinde. Sonra gücünün azaldığı ilk anda doğdum ben. Ona
kalsa eminim beni rahminin en diplerinde bir yerlere gömerdi. Doğduktan sonra
göbek bağımı sokak köpeklerine yedirmediyse şayet bu sadece annelik iç güdüsü
ile açıklanabilirdi. Farkındayım konuya çok palaspandıras girdim. Özür dilerim.
Bazen insan içinde o kadar çok duyguyu aynı anda hisseder ki ortaya hiçbir şey
çıkartamaz. Toparlamaya çalışayım.
Ben Taylan. Hala 27 yaşındayım. Saçlarımda hafif beyazlar var. Birazda
azalmışlar, berbere son gittiğimde berber amcanın şu fani hayatıma düştüğü şerh
buydu. Yaşlanıyormuşum. Yaşlanmayı kötü bir şey olarak mı söyledi, onu tam
olarak bilemiyorum. Ama yaşlanıyormuşum. Yaşlanıp yaşlanmadığınızı en iyi bilen
kişi ilk ilk traşınızdan beri gittiğiniz berberdir. Objektiftir, bir seri katil
gibi soğuk kanlıdır ve üzülüp üzülmemeniz umurunda değildir. Saçınız ya da
sakalınız olduğu sürece fazlası onu ilgilendirmez.
Ben Taylan. Bu adı iyi belleyin istediğim için tekrarlıyorum durmadan. Bir
gün orta boylu tıknaz ve 27 yaşlarında Taylan isimli birini görürseniz yolunuzu
değiştirin diye söylüyorum. Belki bu tariflere uyan yüzerce Taylan vardır. Ama
şuna emin olun benim o yüz kişiden biri olma ihtimalimin zayıflığını
umursamadan yolunuzu değiştirmenizi gerektirecek kadar büyük bir belayım. Yüzde
hatta binde bir bile olsa o Taylan ben olabilirim. Ve emin olun bu riski
almanıza değmez.
Ben Taylan. Şimdi bir odadayım. Ufakdan hallice bir oda. Kimse büyük
diyemez ama. Büyük diyeni geometri bilimi neferleri ayıplar. Karanlık bir oda.
Odanın en köşesinde duran ve odayı
doksan derece kesen kanepenin üzerinde duruyorum. Korkmayın sizi çok tutmayacağım.
Gereksiz ayrıntılar peşinde koşmak değil derdim. Bırakın biraz konuşayım
sadece. Çok uzun sürmeyecek zaten.
Ben Tayfun. Kanepede duran Tayfun. Kanepenin bittiği yerin dibinde, yönü sağ
koluma düşüyor, bir masa var. Üstü boş bir masa. Boştu yani. Üç eksik bir
winston soft paketi var artık üstünde. Yanında bir kül tablası. Üstünde ince
bir cigaralık yarısı bitmiş… Sağ yanıma düşen bu masayı hiç sevmedim ben. Bunu
da söylemeden geçemeyeceğim. Kahve tonlarında döşenmiş bu odada ki tek beyaz
şey kendisi. Döşenmiş dediğime bakmayın siz. İki masa bir kanepe ve bir
televizyon… Hepsi bu. Bu arada Tayfun değil adım tabi ki de. Hala bende misiniz
diye merak ettim.Ben Taylan. Kanepede otururken ben televizyonda haberler
dönüyor. Necmettin Erbakan’a benzeyen bir adam var. Sesi kısık televizyonun ne
konuştuğunu anlamıyorum. Necmettin Erbakan’ı özlediğimi anlıyorum birden bu
adamı görünce. Erbakan’a göre daha ince ve uzun. Tabi Erbakan’ın da bu zat-ı
muhtereme göre kısa ve kalın olduğunu da iddia edebilirsiniz. Bir alt yazı
düşüyor ekrana bahsi geçen amcanın adını da öğreniyoruz. Çatı Aday’mış Amcanın
adı. Bir açıklama yapıyor: Ekme… Arapça bir şeyler diyor şu an ne olduğunu
anlayamayacağım. Bunu bir çırpıda unutup cigaralıktan bir nefes alıyorum. Dolu…
Yılmaz Güney’i taklit ederek çekiyorum içime. Bir de Buse’yi çok özlüyorum.
Ben Taylan. Buse’yi en çok seven Taylan. Hayatın bir tanımını yapmam
istenseydi benden şayet; beni dinleyen kalabalığa şöyle seslenirdim.
-
Yoldaşlarım.
İnsanın vakti az kalınca şeytan eline ayağına dolaşırmış. Her şeyi anlatmak
isterken bir bok anlatamadan bize ayrılan sürenin sonuna geleceğiz. Önce
doğacağız sonra büyüyeceğiz sonra aşık olacağız. O gün erkek olacağız biz.
Kızlar o gün kadın olacak. İbneler o gün ibne… Çünkü yaşamak heteroseksüellere
bırakılmayacak kadar ciddi bir meseledir. Et ve kemikten oluşan varlıklarımız o
gün insanlaşacak. Maddeye ruh üflemek gibi… Doğayı anlamak ve ona şükran duymak…Kendimizin aslını o gün bulacağız. Sonra terk edileceğiz. Yada terk edeceğiz. Farketmez. Kopacağız özümüzden.
Canımız çok yanacak. Sebeplerimizi yetersiz görenlere şaşacağız. Bizi
anlamadıklarını düşüneceğiz. Anlaşılıp da haksız bulunmak korkusu ile
anlaşılmamaya sığınacağız. Sanacağız ki dünya hep çayır çimen… Birileri var
kötü onlar dallarımıza kastediyor, çiçeklerimize düşman… Sonra işte bir gün
birileri soracak size. Hayatın bir tanımını yapar mısınız diye. Siz ise hala
güçsüz durmaktan korkanlarsınız tabi. Acz alın yazınız. Bir sik anlamadım ki
hayattan anlatayım diyemeyecek kadar kibir budalasısınız. Çıkıp insanlara nutuk
atacaksınız hayat ile ilgili. Yoldaşlarım hayat ile ilgili bildiğim bir şey
varsa esmerler her zaman haklıdır. Bunu lütfen tarihe not düşelim.
Ben Taylan. 27 yaşındayım. Bir kitap yazdım 22 sayfa… Aslında daha uzun
yazacaktım ama hikayedeki kız gitti. Sen nasıl yazarsın hikayedeki kız gitti
diye kitap biter mi demeyin. Tanrı’nın her kuluna sözü aynı mı geçiyor sanki . Görmez
misiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder