2 Haziran 2011 Perşembe

sevdim inanamayacağın kadar seni esmer kız...

3 gün sonra.

3 gündür 150 cm yüksekliğinde iki metrekare bir odanın içinde kalıyordum. Günün 12 saati burada 12 saati de dışarıda, sorgu odasında geçiyordu zamanım. Kaldığım bu kibrit kutusu büyüklüğünde ki oda hiç ışık almıyordu. Çıkış imkansız gibi geliyordu, çünkü yolun sonunda bir zerre bile ışık göremiyordum. Yemeğimi orda yiyor ki onlara yemek demek annemin sarmalarına küfürdü, orda uyuyordum. Vücudumun her santimetresi sızlıyordu. Kaç gün olduğunu da diğerlerine göre daha iyi niyetli olan esmer uzun boylu gardiyandan öğreniyordum. Bu siktiğimin yerinde bir o gözlerime insan gibi bakıyordu. İşte ayak sesleri git gide yaklaşıyordu. tekrardan. Almaya geliyorlar beni diye düşündüm. Yine o sorgu odasında sorular küfürler, tekmeler yumruklar bekliyordu beni. Aklıma nedendir bilinmez ne zamandan beri hep Tuba geliyordu.

Kaderimmiş havai fişek gibi patlayan gözleri, bilmiyormuşum.

Kapının sürmeli kilidi ağır fakat ciğerime saplanan bir demir parçası gibi açıldı. Koridorun ışığı bir anda öyle hücum etti ki karanlık odama gelen Tanrı olmalı diye düşündüm. Işığı ile gelmiş kocaman bir siluet. Hızlı adımlarla yaklaştı yanıma kolumdan tuttuğu gibi fırlattı beni dışarıya.

-         yürü lan. Bu sefer senle farklı konuşacağız. Bakalım neler biliyorsun görüceğiz.

Farklı konuşmak devlet jargonunda bir ıslak jop ve tırnak makasıymış, öğrenecektim.


O küçük odaya yine her zamanki gibi yorgun girdim. Ama içerde beni bekleyen üç kişinin gözlerinde önceden görmediğim bir şeyler vardı. Umut öfke ve sinir… Nasıl da can sıkıcı bir sırıtış vardı suratlarında görmeliydiniz. Her zaman ki gibi sandalyeme oturmaya doğru yönelmişken sırtıma öyle bir tekme yedim ki karşımdaki duvarda patlayan suratım Cuma günü haftasonuna dağılan bir lise gibiydi. Tüm kalabalıklığım bir anda yok olmuştu. Burnum neredeydi bilmiyordum ama patlayan kaşlarım yüzünden kırmızı gören gözlerim düşen iki dişimi seçebiliyordu. Biri çok uzaktaydı, diğeri ise sağ elimin hemen önünde. Aldım onu, pantolonumun cebine attım. Diğeri için ise bir süre ağlamak istediysem de annemin amına koymakla meşgul olan küfürbaz; sivri burun ayakkabısı ile ense köküme gelişi güzel bir tekme daha savurdu.
Gerçekten de devlet ensemizdeydi.

Kollarımdan tutan iki kişinin ne yapmaya çalıştığını bir üçüncünün zorla pantolonumu sıyırmasından anlamıştım.4 kişilerdi üçü benle ilgilenirken biri de elindeki jopla gülüyordu gözlerime. Ben çıplaktım. Devleti içime sokmuşlardı, devlet içimdeydi, yasalar içimdeydi, kurallar içimdeydi. Bir ergen kolu genişliğine ulaşmış olan damarlarım zorlanıyor, bağırışlarım çırpınışlarım şiddetleniyordu. Konuş lan orospu çocuğu diyorlardı, hatırlamıyordum sonrasını. Öylece bayılmıştım. Devlet tüm sinirini bir jop vasıtası ile içime boşaltmıştı.
         Kendime geldiğimde, başımda konuşan suratlara baktım. Hepsinin suratı artık mıh gibi aklımdaydı. Hayatımın en iğrenç anını yaşatan orospu çocuklarının yüzlerini namus gibi taşıyacaktım zihnimde. Bir kelime etmedim ama. Olanlara, kendime, cesaretime bir anlam veremesem de sustum. Bir kova su boşalttılar başımdan aşağı. Sağ olsunlar ama pantolonumu giydirmişlerdi. Öyle yanıyordu ki canım oturamıyordum bile; kendimi can havli ile yere attım. Karşımda oturmuş tırnaklarını kesen pos bıyıklı adam pis pis sırıtyordu suratıma.

Nasılsın diyordu, kendine geldin mi biraz.
Piçler kafa buluyorlardı benle. Siktir ulan diye bağırdım istemsiz olarak ve bir çita seriliği ile üstüme atladı. Suratımı kendisine çevirip diziyle boğazıma öyle bir bastırdı ki nefes alamadım. İçimde hayvanlar öldü, şehirler bombalandı, ilkokul kızlarına tecavüz edildi. Ben nefes bile alamadım. Sonra gevşetti biraz, yuvalarından çıkacak gibi olan gözlerim normale döndü. Nefes alabiliyordum hatta birkaç öksürükle de olsa aldığımı veriyordum da. Elindeki tırnak makasını derimin en derine bastırdı.canım öyle bir yandı ki, diyemem. Ki şairimdir iyidir kelimelerle aram ama diyemem işte öyle yandı. tırnaklarını yiyip fakat tüküren bir adam gibi, derimi koparıp üflüyordu pezevenk. Artık acı kavramı iyice anlamını yitirmişti. Kırılan kemiklerime gülüp, özlediğim anneme ağlıyorum. Koparılan etlerimi değil, kardeşimin saçlarını anıyordum. bir garip adam olmuştum. Sürekli sorulan sorulara duvarmış gibi karşı koyuyordum.

         Sürekli sorulan sorular, Baran ismi babam kardeşim… her şey aklımı küçük bir tahta kurusu gibi kemiriyor fakat mecalim olmadığından karşı bile koyamıyordum. Sustum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder