3 Mart 2014 Pazartesi

Başı yok sonu var.



Karınca yuvası gibi sıkışık ağaçlarla dolu evin ilkokula bakan arka bahçesine atılmış eski bir sandalyede oturuyordum.
Oturduğum yerde yüzlerce kilo alıyordum. Hareket edemiyordum. Sigara bile yakamıyordum.
Eski ile hiç bir bağımın kalmadığını hissediyordum.
Eskiye ait hiç bir anım kalmamıştı.
Hiç olmaz dediğim şeyler oluyordu. Hayatım kontrolümden çıkmıştı.
Kendi hayatım şaranpole devrilen bir belediye otobüsü gibiydi. Geçmiş olsundu.
Evin sokağa bakan tarafında ki kapının açıldığını hissettim.
Kimdi bu. Kafamı hafif uzatıp baktığımda gördüğüm sakal birikmiş suratı hemen tanıdım.

- Merhaba Oktay abi. Sen mi geldin?
- Başkasını mı bekliyordun. İstersen gideyim. Rakımı da alır giderim o zaman.
- Öyle mi dedik. Otur abi aşk olsun.

Hemen masayı hazırladım. Biraz peynir biraz kavun ve iki adet çay bardağı.
İkimizde ciddi şeyleri sulandırmayı sevmeyen tiplerdik. Rakıyı sek içmemiz bundandı.

- Neyin var senin.
- Bir şeyim yok.
- Bırak bunları belli bir derdin var söyle işte.
- Derdim bu abi. Hiç bir şeyim yok.

Takriben 10 saniye süren bir sessizlik oldu. Oktay abi bozdu bu sessizliği.

- Nankör olma.
- Nankörlük mü?
- Nankörlük tabi. Bak rakı var. Yeterince rakı içersen tüm dünya senin olur.

On saniyeden az süren sessizliği ben bozdum.

- Abi neden bazı insanlar başaramıyor.
- Seviyormusun onu?
- Soru mu bu abi.
- O seni seviyor mu?
- Ne münasebet.

Sessizliği kimse bozmadı.Kendisi bozuldu.Oktay abi düşen şeyi aldı yerden.

- Kitap mı yazıyorsun.
- Karalama.
- Adı var mı?
- Yok.
- Neden.
- Çünkü bir kelime daha yazmayacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder