9 Mart 2014 Pazar

Önümüz yağmur belli, üstünü kalın giy.

Şimdi avuç içlerin geliyor aklıma
Böyle zamansız geliyorlar hep, huyları bu.
Sonra gidiyorlar vakitsiz.
Yeleleri lavanta kokan atların sırtında
Koyu ve yeşil bir suyu izleyen
Patika yol boyunca

Seni götürüyorlar yada sen gidiyorsun.
Ben bir banka oturuyorum. Kendisi tahta
Denize uzak. Yeri böyle iyi.
Sen yokken inan bana.
Deniz bile çirkin.
Bazı atlar yarış bittikten sonra da koşuyorlarmış.
Duyar duymaz kendimi o atların yerine koyuyorum.
Bir gül tomurcuğu yutuyorum yarım bardak suyla
Gül göğsümde tıkanıyor.
Ben çöp dolu masaya öksürüyorum.
Bir hayvanı taklit eder gibi gürültülü
Pencerem bir başka pencereye bakıyor.
Penceresi bir başka pencere gören evlere sanki
Hiç bahar gelmiyor.
Bu aralar hep bunu düşünüyorum.

Gecenin bir laciverti var tam bu saatte
Görmelisin nasıl bir lacivert.
Suya değdiği yerde sonsuz siyah
Ve ben sen yokken korkuyorum karanlıktan
Gecenin lacivertinde beyazı söylüyor ay
Hiç durmadan.
Ben seni izliyorum duvar kenarlarında
Sırf bilme diye
Bazen kapı arasından.
Aynaya sığdığın kadarını görüyorum.
Üstündekileri sıyırışını etinden.
Tek tek.
Bir sen güzelsin böyle çıplak.

Utancı alnında boncuk boncuk biriken onyedi yaş güzelliği
Bu biraz analtıyor memelerinde ki kıpır kıpırlığı
Ahşaba dökülen misketlerin çıkardığı ses parmak uçlarında tıkırdıyor.
Durmadan.

Saç diplerine gömülü kelebeklerin
Kalp atışlarını duyuyorum sen uyurken.
Bir de tadını bazı geceler
Koltuk altında biriktirdiğin şekerlerin
Bir bir anımsıyorum.
Ve kil rengi diz kapaklarının etrafında yetişen
Pembe benekli mor mantarların
Kalbe şifasını bir ben biliyorum.

Sen kahverengi ile açıklanamayacak kadar güzelsin.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder