10 Şubat 2011 Perşembe

sevgilime özür niteliğinde manifesto

düş sokağı sakinlerinden gayret et ile dinlenilmesini şiddetle tavsiye ederim.

İndim taksiden. Tam da barlar sokağının girişinde nasıl da güzel duruyordu, görmeliydiniz. Beni beklediğini düşündüm. İçimi bir 23 Nisan coşkusu kapladı. Beyaz babetlerini giymiş ortaokul kızları kaçıyor, tayt giymiş jimnastikçi çocuklar kovalıyorlardı. Yakalasalar kötü olurdu. Gördüğüm her balkona bayrak asabilirdim; o derece özverili bir histi bu. Taksinin kapısını henüz kapatmıştım ki göz göze geldik. Güldü. Ama nasıl gülmek, yok tarifi. Dudakları bir parşömen gibi kulaklarına kadar yırtıldı. Ki görseniz kulakları sanki iki kandil simidiydi. Öyle güzeldi. Tam da sinemanın önünde selamlaştık, sarıldık. İki mersinlinin ilk defa tanışması ve ilk defa görüşmesi için Kadıköy de bir sinemanın önünü seçmesi güzel bir hikaye idi. Tam o sırada bir müzik yükseldi Kadıköy’ün dar sokaklarından, dönüp yürümeye başladık bizde.

Nereye oturalım dedi.
Ben dedim.
Burası uyar mı dedi.
Sana dedim.
Sigara içiyor musun dedi.
Aşık dedim.
O zaman dışarı oturalım dedi.
Oldum dedim.

Duymadı. Sen bilirsin, uyar, evet, tamam diye anladı.

Oturduk sonra. Biralarımızı yudumlamadan önce ince bir bilek hareketi ile kadehlerimizi tokuşturduk. Yeni tanışıyorduk konuşacak çok şeyimiz olmalıydı. Ben arife günü temizlik yapan bir anne gidiydim, yetişmeyecekti biliyordum. Nasıl huzursuzdum. O ise haberleri izleyen bir baba gibi gamsızdı, ne de olsa darbe falan olmazdı. Biliyordu. Bir kuğu gibi nazik bir şekilde kafasını taşıyan boynu, saçma derece de güzeldi. Kanımın damarlarımın çeperine yaptığı baskıyı anlamanız için kocaman bir binayı sırtlanmanız lazım, öyle zor. Burnunun kenarı ve gözlerinin tam ortasında patlamış gözbebekleri…

Ne şahane dedim kendi kendime. Ne şahane…

Erosun okuna benzeyen dudakları bir açılıp bir kapanıyordu. Aklım kayıyordu. Ne dediğini parça parça anlıyordum. Avukat diyordu, sonra diyordu, off diyordu beklemeliyiz diyordu, amına koyayım diyordu ya da o bir başkasıydı bilemiyordum. Bu anlamama durumun doğmasında ense kökümde bitmez bir inatla havlayan köpeğin de etkisi vardı. Bir anda ciddileşip istersen öldüreyim dedim. Güldü gerek yok dedi. En ciddi haline devirip gözlerimi öldür de yeter dedim. Korktu.  Oyun hamurundan yapılmış gibi duran nefis ellerini ellerimin içine aldım. Gözlerine baktım gözleri öyle derindi ki, korktum. O dakikaya kadar dinlediğim kadının kulaklarına eğilip fısıldadım.

Gözlerinde gördüm canımın içi. Sonumuz şüphesiz hicran…

Sonra çok zaman geçti. İlk kavgamızı ettik. Hiç etmeyeceğiz sanmıştım oysa ki; sevişmekten zaman bulamayız ne de olsa diye geçirmiştim aklımdan hep. Sevişmek; iş ekinden dolayı bir işi karşılıklı yapma hali. Sevişiyorduk her saniye. O beni seviyor ben onu seviyordum ve ilk kavgamızı etmiştik. Ağzımızdan bir sürü istemediğimiz şey çıkmıştı. Sevişiyorduk bir aydır ve nihayet ilk defa boşalmıştık. Rahatladık. Pişman mısın dedim asla dedi. Bir kere daha aşık olmuştum. Nasıl ki lanet bir aikidocu olduğunu söylemişti aynı o anki gibi hem de.

Sonra çok zaman geçti tekrar. Arkadaşımda oturuyordum ders çalışıyordum. Bitirmem gereken bir okul vardı; ilk orta ve lise olmak üzere üç tanesini bitirmiştim oysa.  Her neyse… sevgilim arıyordu. Sesinde üç ton beton var gibiydi anlamıştım bir şey olduğunu. İnce bir jilet gibi yardı içimi kırık kelimesi. Bacağını kırmıştı. Tam karın boşluğuma gelmişti sevgilimin sesindeki çaresizlik. İç organlarım köşe kapmaca oynuyorlardı sanki, midem bulandı. Asfaltı tutup çekmek istedim böyle çabucak gelsin diye. İlk olarak kızdım ama; nasıl becerirsin türünden bir edebi metin eşliğinde. Ama konu mühimdi kırık sandığımızdan ciddiydi. Ameliyat oldu, çok fazla vida taktılar. Dikişler atıldı pansumanlar yapıldı. Koltuk değnekleri ile ev içinde gezildi. İnanmayacaksınız ama ilk banyomuzu da yaptık. Merak etmezsiniz ama ederseniz yatıyor şimdi. Geçecek biliyoruz, hem aklıma geldikçe alçısı ile de konuşuyorum. Sıkı tut diyorum; kemiklere kaynamaları gerektiğini anlatıyorum. 

velhasılı hiç yapmamam gereken şeyler yapıyorum bazen farkındayım, ama insanız işte. Sonra nasıl üzülüyorum anlatamam. içim kıyılıyor adeta,  rendeleyip yemeklere katasım geliyor iyi niyetimi. kolay değil 3 haftadır bir odanın içindeyiz ve sürekli kapalıyız. yoruyor bizi biliyorum da. özür dilerim seni kırdığım her an için. hatta bu özür mektubuna bir de ameliyat sırasında seni beklerken yazdığım şiiri de iliştireyim istedim. daha afilli olsun diye.



Döktüğüm gözyaşları arkandan ağlamaktan değil
Su gibi git, su gibi gel diyedir…
                                                                                                                            
Beklemek bazen çıldırtıcı olabilir
Kuvvetli bir kalp ağrısı zorlarken göğüs kafesini
Vahşi bir hayvan gibi saldırmak istersin etrafa
Muhtemelen bir kavga patlar içinde
Bir adam burnunu tutar avuçları kan dolu
Terler akar şakaklarından sevgilim
Güldüğün her yer cennet olur

Gelsen şimdi
Gökyüzü mora çalar gözlerim gibi
Ağırlaşan göz kapaklarım
kepenk indiren bir esnaf kadar sakindir
İçim rahat ne de olsa
doktor beyler her türlü kırığa hakimdir

küçük bir kızsın sen ellerin ellerime muhtaç
seni türk hekimlerine emanet ettim sevgilim
eğer iyi gelmezse hiçbir ilaç
Ağrıyan tüm yerlerine Allah sürerim

boş bir yatak sağ yanımda uzanıyor boylu boyunca
kanım civa gibi ağır
damarlarım patladı patlayacak
televizyon açık telefonlar çalıyor durmadan
herkes seni soruyor
diyorum ha çıktı ha çıkacak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder