28 Eylül 2011 Çarşamba

Baba İstanbul'da sanat diye bienale gidiyorlar. Ben de gittim lakin hiç bir şey anlamadım.




Kendimi ispatlamaktan henüz vazgeçtim
Ellerim ıslak, saçlarım terli
Tırnaklarım kırık…
Tüm dünya el birliği etmişçesine bana karşı duruyor
Henüz terk ettim bir cinayeti oysa ki ben
Silahım kayıp, dizlerim kabuk
Gözlerim kısık…
Bir rüyayı hiç uyumadan görmüşüm gibi
Ki bu rüyanın tüm mantığına çelişki yaratır
Suratım kireç, dilim düğüm
Kalbimin pusulası bozuk…
Oysa o kadar çok seviyorum ki;
İstiyorum ona olan düşkünlüğüm çarşı pazar dillendirilsin
Baba çok okuyan da adam olamıyormuş bunu bu gün öğrendim
Baksana koca koca hakim amcalar ne buyurmuş:
Herkes tecavüzcüsüyle evlendirilsin

Baba ben çocukken bilhassa sorular sorardım sana
Bilmediğimden değil sırf sen konuş isterdim
Şimdi kime ne sorsam cevabı kendim veriyorum
Cevabını alamadığın sorular çoğalıyor baba
Artık parmak uçları sigara kokan kimse yok beni uyutsun
Biliyorsun okul bitti haftaya iş başlıyor
Ben hala durmadan bir şeylere kırılıyorum.
Huyum kurusun.

Ahmet Kaya ağlayamaz bilirim yüzünü döker gider
Baba ben o kadar çok ağlıyorum ki
Korkuyorum görsen oğlundan utanırsın
Sen sırf baba olduğun için ağlamıyorsun hiç
Çünkü her baba gibi ağlarsan
Oğlundan utanırsın

Baba tut elimi karşıdan karşıya geçelim
Ona güvenmiyorum hiç; elimi bırakabilir
Mesela kavga etsem girmez bile belki
Halbuki sen girersin eminim.
Baba gel seninle kozalak toplayalım mangal yakmak için
Baba benim köftelerim çok pişmiş olsun
Annem söyledi telefonda üşütmüşsün
Babacım çok geçmiş olsun

Baba şemsin gözünden yaş
Senin sakalından bal damlıyor
Kırmızı bir tayımız olsa adını Zafer koyardık
Ve inan bana konu sensen Şems bile çuval dolusu boş laf
Baba onun dolgun dudaklarına da itikatim yok
Şekilli kalçalarına da
Allaha’a da imanım az
Baba ne olursun al şu kağıt kalemi ve bana
Allah’tan daha anlamlı bir kelime yaz

Baba senin haberin yok ama hayatımız çok zor bizim
Yeteri kadar paramız yok,
Sağlığımız da bok gibi
İki kişi gibi konuşuyorum çünkü biliyorsun Tuba var
Onunda kötü gidiyor her şeyi
Bacağı hemencecik kırılıverdi inanabiliyor musun?
Babası ile de arası kötü. Tuba çok üzülüyor
Baba sevgilime de baba olur musun?

Baba sizi çok özledim
Annemi kardeşimi ve geri kalan herkesi
Her şey kötü gidiyor dedim ama iyi giden şeyler de var
Tuba’nın diz kapakları mesela
Cümle sonuna konmuş nokta kadar küçükler
Ve pamuk şeker kadar tatlı
Sıyırıyor eteğini baldırana kadar
Aklım beşik gibi sallanıyor, gerisi hiç mühim değil
Hem ben herkesten çok sana güveniyorum
Biliyorum kızacaksın bana ama Şemse yazdığı şiirleri okuduğumdan beri
Mevlana’nın gay olduğundan şüpheleniyorum.

Baba her an evlenebilirim.
Tetikte kal.
Sağlıcakla.

17 Eylül 2011 Cumartesi

Allah ile bir dargın bir barışığız.

Allah bu günlerde bana karşı çok gaddar
İncecik bir ipte raksa zorlanmış alkolik palyaçoyum
Altım aslan kafesi
Padişahın sarayından sürülen bir cüceyim belki de
Padişahım çok yaşa!
Şu köşede kıvrılıp yatamaz mıyım yine de

Allah bu günlerde bana karşı çok realist
Babamın saçları beyazdan geçilmiyor
Faturalar desen diz boyu,
Annem üflesen düşecek garibim uçurum kenarında
Sağlık! kim kaybetmişte biz bulalım be hey dürzü
Sen sevgilim! yinede gir koluma

Allah bu günlerde bana karşı çok unutkan
Bütün dualarımı duymazdan geliyor
Bürokratik sorunlardan ertelendiğini düşünmek istiyorum
Kim bilir belki de melekleri çok meşguldür.
Allah’ım yine de yaparsın isteklerimi sana cezerye getiririm
Güven bana Mersin’in cezeryesi pek meşhurdur

Allah bu günlerde tamamen bana karşı
İnönü’ye deplasmana gelmiş bir avuç İsrailli kadar korkuyorum
Sanki birisi sırtlayıp tüm dünyayı
Şaka olsun diye kucağıma bırakacak
Sevgilim var bir tek. O çok sever beni belli edemezse de
Ne yaparsın ama işte hayat bizi bir müddet ayıracak.

Allah bu günlerde bana karşı çok hassas
İki liraya alınan cam bardak gibi her an kırılacak endişesi
Kendine has cezalandırma metotlarını düşündükçe korkuyorum
Biliyorum gözü hep üzerimde sakallı bir amca o
Üstünde şile bezi
En ufacık şüpheye düşsem ondan anında vuruyor sopayı
Dedim ya Allah bu günlerde bana karşı çok duygusal
Zorlasam da olmuyor kendimi. Affet!
İsteklerin ikibinli yıllara nazaran çok marjinal

Ben bu günlerde iyi bir şeyler hissediyorum Allah’a karşı
Sevmekten fazla ne yapabilirim senin için. Bilmiyorum
Hem biliyorum çiçek dediğinin dökülmesi kadar açması da olağan
Ve ne mutluyum ki dişlerin dudaklarının içinde ilelebet
Kalacak payidar.
Hassasiyetimi anla sevgilim.
Dişlerin bize eski bir kavimden yadigar.
Hem Allah’ın İsa’yı benden çok sevdiğine katiyen inanmam.
Ben O’nu İsa’dan çok sevsem hoşuna gider mi hiç!
Mesela sen beni daha az sevsen ben hiçbir şeye dayanamam
Saçmalama!
Sen yokken ki acımı dindirmek için bir bismillah yeter mi hiç!
Allah ile bir dargın bir barışığız.
Belki de bu yazdıklarım hoşuna gitmeyecek hiç
Ama anla beni sen ki her şeye can üflemişsin
Bilmezmisin ki başa gelen kötü herşey hırstan olur
Seni ne kadar sevdiğini söylememe gerek bile yok.Biliyorsun
Ama konu bensem sevgilim Müslüman olduğundan daha kıskanç olur
İşin özü bu bir barış çubuğudur.
İstiyorum ki kozmos bir az da bize kafa yorsun
Bende üstüme düşen her şeyi yapacağım söz.
Yalnız bir şeyi daha merak ediyorum.
Ben kanepede dertli dertli dönerken sen rahat yatıyor musun?
O değil de gerçekten altımıza odun atıyor musun?

Seni seviyorum.

7 Eylül 2011 Çarşamba

Bir gangster ne ister hayattan

Bir gangster ne ıster hayattan
bıraz alkol bir silah biraz kadın
her gece aynı saatlerde düştüğü bir bar olsun
içinde eşi dostu
belinde silahı önünde alkolu
yanında biraz kadın

Bir gangster ne ister hayattan
bela ister mesela
adaletin tecellisi için haksızın eceli olur
bir sigara yapar akşam oldu mu kendine balkonda
dertlenmez mi
boncuk boncuk döker gözlerini bir başına
belinde silahı olur
önünde alkölü aklında biraz kadın

Bir gangster ne ister hayattan
ölmüş annesini ister mesela
çocuğu olsun ister adını yiğit koysun
annesi olsun yiğit'in
bundan sonra sıktığı her kurşunun bir anlamı olsun
her şey güzel gelir ona o vakit
bekler yavaştan akşamı
elinde silahı yanında kadını
aklında biraz alkol


Bir gangster ne ister hayattan
Allahtan belasını ister farz-ı misal
bok yolundan gıdenın sonu hak yolu olurmu
hiç adam sende
bir köşe başında sırtından vurulmak ister
çünkü böyle ölürse yanında kurşun sıkanı da götürmüş olacaktır
arkadan sıkmak biraz da kendine sıkmaktır
düşer bedeni yere, beyaz gömleği kan
belinde silahı, aklında kadını
fikrinde biraz alkol

Ben gangster falan değilim ne isteyebilirm ki hayattan
silahlara heves ettiğim doğrudur
ama sana düşkünlüğüm daha fazla
istediklerimi silahsız nasıl alırım hayattan
orası tam bir muallak
ama sorarsa bir şey? seni isterim
gangster de olsam seni isterdim hem
hep senin yanında olsam
aklımda biraz sen, fikrimde biraz sen
elimde sigaram.


alkol sigaradan daha zararlı ama
inan bana.

6 Eylül 2011 Salı

Hercümerç-



                            “Bilirsin meseleleri konuşarak halletmek iyidir  fakat ortalığı kan                                                       gölüne çevirmenin zevki de bambaşkadır”
                                                                       
                                                          Korkma Ben Varım (Murat Menteş)






            Akdeniz’in güzel gözlerine çekilmiş kalemdir Mersin.
            Bomboş bir kağıda cetvel yardımı ile düz bir çizgi çekin işte tam öyledir.
            Dağların denize paralelliğinden çok yakınlığı şaşırtır ilk gören insanı. Deniz ve dağların belki de dünya coğrafyasında birbirine en uyum içinde geçindikleri yer burasıdır. Yukarıdan baktığınızda ayaklarını denize sarkıtmış, güzel bir kadın gibi görünür gözünüze. Portakal ağaçları ve palmiyeleri ile, çoğu insanın kafasında olduğundan daha Akdeniz’li bir şehirdir. Kent boyunca uzanan sahili uzun bir cümlenin sona konmuş üç noktadır. Aslında devamı her zaman vardır. Yasemin kokularının altında hamak da uyumak siz gibiler için tatil planları içinde geçse de bizim rutinimiz böyledir. Limon çiçeği koksunu bilmeyiz çoğumuz, çünkü o koku toplamı ile Mersindir. O koku gelse burnuma “ aaa limon çiçeği demem ben, mersin derim”. Biraz yasemin, bir tutam da deniz tuzu isterim yanında…

            Türkiye bir rakı sofrası ise Konya ovası kavun tabağıdır.
            Türkiye bir rakı sofrası ise İstanbul beyaz peynirdir.
            Türkiye bir rakı sofrası ise Diyarbakır karpuz, Urfa çiğ köftedir.
            Türkiye bir rakı sofrası ise Adana şalgam, Karadeniz eriktir.
            Tek emin olduğum şey Türkiye bir rakı sofrası ise Mersin rakıdır.


            Ben Eren. 25 yaşındayım. Mersin’ de doğdum bu şehir de büyüdüm. Ufacık sokakları, yüksek binaları, lanet olası sıcağıyla büyüdüm. Hayatımın sadece üç yılını bu şehrin dışında geçirdim. Bir yılını askerlik için Hakkari’de, iki yılını ise İstanbul’da. Hayatımı benim kontrolüm dışına iten iki yılımı İstanbul’da yaşamıştım. İlk Harem’e indiğim günü hatırlıyorum da, sanki yıllardır görmediğim anneme kavuşmuş gibi oraya ait hissetmiştim kendimi. Sonrasında çok da hoş olmayan olaylar yaşadım. Bir şekilde döndüm geri. Ama geri dönüp geldiğim de artık ne annem vardı ne de babam. İkisi de ölmüşlerdi. Eski evimizi kapısı kilitli, perdeleri eskimiş ve kimsesiz bulmuştum. Tek katlı kendimize ait ufacık bir bahçemizin olduğu bu ev aileme mezar olmuştu. Mahalleye döndüğümden beri mahalleli bana iğrenç bir mahlukmuşum gibi bakıyordu. Ailesini öldürmüş hayırsız bir evlatmışım gibi davranıyordu. Şimdi de hiçbir şey olmamış gibi gelip ailemin evine çullanıyordum onların gözünde. Onlar da haklıydı dışarıdan tamamen böyle görünüyordu. Ama umurumda değildi.
            İlk bir hafta neredeyse zorunlu ihtiyaçlarım dışında hiç dışarı çıkmadım. Öylece yattım yatağımda. Düşündüm uzun uzun. Her tıkırtı da annem geldi sanıp uyanıyordum, babam geldi sanıp ağlıyordum. Bir hafta geçirdim böyle.
            Sonra bir gün evin bahçesindeki küçük asmanın altında oturmuş ayaklarımı da karşımda duran plastik sandalyeye uzatmış sigara içiyordum ki bahçe kapısının; kızı kanser olmuş bir kemancının son solosu gibi ince bir sesle aralandığını fark ettim. Kapıya arkam dönük olduğundan gelen kişinin yüzünü görmek için dönüp bakmaya çalışırken sessiz misafirimizin sesi duyuldu.

-          Vay amına koduğumun Eren’ine bak. Geliyor da abisine bir haber etmiyor.

            İster istemez yüzüm gülmüştü. Sesi tanımıştım ya geldiğimden beri ilk defa kendimi evimdeyim gibi hissediyordum. Güneş arkadan vuruyordu, dönüp sese baktığımda güneşten göz gözü görmüyordu. Sarıldım bir koşu. Beyaz ve tiner kokulu atletine gömdüm alnımı.          Ağlamak ne ki sol gözüm Fırat’a sağ gözüm Dicle’ye özenmişti.
            İkisinin ortası Mezopotamya’ydı.
            Dünya bir ev ise Mezopotamya yatak odasıdır.
            Karşımda duran sesin sahibi eğilip öptü alnımdan.
            Mezopotamya’ya ayak basan ilk Türk oydu artık.
            Yatak odama giren tek erkek olarak kalacaktı.
            Sersemlemiştim. İlk defa nicedir tanıdığım bir şeye tanık oluyordum.
            Sendeledim gerisin geri, ses beni bir sandalyeye oturttu. Bir süre sürmedi kendime geldim. Gözümü açtığımda sesin artık bir burnu iki gözü ve bir ağzı vardı. Turan Abi dedim. Ağlıyorum mu gülüyorum mu anlamasını beklemiyordum. Çünkü ne yaptığımı bende bilmiyordum. Masadaki paketten bir sigara çektim. Hemen ağzıma götürüp; elimde yanan kibrite denk getirmek için çabaladım. Gagasıyla solucan yakalamaya çalışan bir tavuğun ki gibi kafa hareketleri ile sonunda vurdum hedefi. Bir duman çektim sigaradan; artık vücudumun yüzde yetmiş sekizi su ve geri kalanı katrandı. “Eeee anlat” dedim. “Ben yokken neler yaptınız, Serkan piçi nerde, Veysel falan ne yapıyorlar.”

 Sakin olmamı söyledi.
Her şeyin bir sırası var hele nefeslen bir evlat dedi.
Bir süre susup onu izledim.
Artık evimdeydim.
Aceleye gerek yoktu. Zamanım çoktu

3 Eylül 2011 Cumartesi

Her Adanalının mersinde bir yazlığı vardır. kendisinin yoksa bile bir hısmının kesin vardır. mesela sicilyalılar için öyle değil ama.sicilyalıların yoktur


Yedi yaşına geldiğine bir Sicilyalı
Tetiğine ilk defa basar silahının annesinin memesini öper gibi
Adanalı ise topuğuna basar ilk defa ayakkabısının
Hasmını döver gibi
Öldürmekten keyif alır bir Sicilyalı
Adanalı ise
Biliyorsunuz işte
Ölüm onun için yaşamak kadar sıradandır
İtalya da pizzadır mafyanın yemeği
Adana’da ise şırdandır
Başka yerinde yapamaz toprağının
01 plakasını namus gibi taşır gittiği her yerde
Adana kebabaın yanında şalgam devadır
Başına gelen her derde


Bir filmde görmüştüm siyah giyermiş her Sicilyalı
Çünkü kan akıtmak en çok
Üstünde siyah varken karizmatiktir.
Bir Adanalı ise adam öldürürken karizmatik falan değildir.