25 Kasım 2014 Salı

Hü ile ilgili kesin bir sonuç

Hü’yü tanıdım size anlatmalıyım bir gün
Size bir gün mutlaka Hü’yü anlatmalıyım
...

Telefonda canın sıkkın gibiydi belki seni biraz güldürür dedim. Bir edebiyat heveslisi, yampiri bir şair bozuntusunun hediyesi bu kadarcık oluyor. Bir kaç kelime… Ama sen böyle bakma olaya. Binlerce hatta milyonlarca ses var dünya da. Harf, ses, miyav, bir ağacın kırılışı, taşın suda sekişi, daha yeni duydun, gördün hatta, uzak bir yerdi; hatta bazen altı kez sekişi…  Benim aklım hala o fotoğrafta ama. Binlerce ses bu sesleri tanımlayan kelimeler harfler… Bir kaç kelime denen o hediyelerde ki o bir kaç kelime işte, milyarlarca ses arasından sana seçilmiş olanlar.Uğraş,çaba… Romantizmi bozmak istemem ama sosyalistler değeri emekle bir tutarlar. Hem unutma senin güneyli sosyalist bir şair sevgilin var. Biraz da bozuk ağzı…
Bunlar hep di'li geçmiş zaman, temennimiz şudur ki gelecek tede kendin tekrar edip dursun.
Biliyorsun hayat tereddütden  aşk tekerrürden ibarettir.

Sana Hü’yü anlatayım şimdi.

Öncelikle yerimiz Acıbadem. Aklında tut.
Metrobüsten çıkıp ilerlediğinde   ilk ışıklardan - köşede pastane gibi bişey var – döndüğünde sol tarafında kalan bir apartmanın bir göz odasındayız. Salon olsa gerek. Katiyen salon.

Mevsimlerden yaz. Benim içimde bir çıban var o günlerde kocaman. Şirpence. Bilirsin derdi Yavuz’u öldürmüştür. Bilmiyorsan da söleyeyim. Koca Sultan üç kıtanın efendisi Yavuz Sultan Selim çıbanın büyüğü şirpençe yüzünden ölmüştür. Heh işte o şirpençe içimde duruyordu. Kocaman. Uyuduğum zaman kalbime doğru batıyordu gün içinde kaburgalarıma… Senin derdindi tabi ki bu bahsi geçen şirpençe. Durumu özetlemek gerekirse içimde sancın kesindi. Gibi gibili muallak cümlelerin lafının geçmediği bir masa da oturuyoruz. Bu sebeple bu masada ki herkes kesin olmak durumunda. Ben sana aşığım. Ağzınla bir öp ki beni ağzımdan, bu masadaki herkese cesaret neymiş göstereyim.  Neyse bir odada sen ve ben varız. İçimdeki dert de sensin, dudaklarımda ki suda…  Ağzının içinde otuz iki adet gül tomurcuğu varmış gibi senin. Ağzındaki dişlerin beyazını nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum. Buz beyazından daha sivillerdi, en iyisi bu sanırsam.Pencere hafif aralık. Dışarda ara ara korna ve ambulans sesleri… Işık yok, mümkün değil olması da. Biz sevişecek kadar cesur sansak ta kendimizi yüzümüze bakamayacak kadar korkaktık aslında. İki papatyanın arasındaki mesafe nasıl sonsuzsa, halbuki koyun koyunalar, biri seviyor diğeri sevmiyor ama… Biz de uzaktık aslında o zaman birbirimize. Biz sevişirken ben bakarken sana hayran hayran o an esmer boynundan bir ışık sekip ağzıma doldu. Biliyorum şu an sana saçma geliyor ama doldu. Başka hiçbir boyundan o ışık o kadar maytaplı sekemezdi, biliyorum bunu. O ışık elçiydi. Sen Hü’dün aslında.

Biz Hü'yü bir kez görüp sonra kaybedenler...
Allah bizi ıslah etsindi.