Hü’yü tanıdım size anlatmalıyım bir gün
Size bir gün mutlaka Hü’yü anlatmalıyım
Size bir gün mutlaka Hü’yü anlatmalıyım
...
Telefonda canın sıkkın gibiydi belki seni biraz güldürür
dedim. Bir edebiyat heveslisi, yampiri bir şair bozuntusunun hediyesi bu
kadarcık oluyor. Bir kaç kelime… Ama sen böyle bakma olaya. Binlerce hatta
milyonlarca ses var dünya da. Harf, ses, miyav, bir ağacın kırılışı, taşın suda
sekişi, daha yeni duydun, gördün hatta, uzak bir yerdi; hatta bazen altı kez sekişi… Benim aklım hala o fotoğrafta ama. Binlerce ses bu sesleri
tanımlayan kelimeler harfler… Bir kaç kelime denen o hediyelerde ki o bir kaç
kelime işte, milyarlarca ses arasından sana seçilmiş olanlar.Uğraş,çaba…
Romantizmi bozmak istemem ama sosyalistler değeri emekle bir tutarlar. Hem
unutma senin güneyli sosyalist bir şair sevgilin var. Biraz da bozuk ağzı…
Bunlar hep di'li geçmiş zaman, temennimiz şudur ki gelecek tede kendin tekrar edip dursun.
Biliyorsun hayat tereddütden aşk tekerrürden ibarettir.
Sana Hü’yü anlatayım şimdi.
Öncelikle yerimiz Acıbadem. Aklında tut.
Metrobüsten çıkıp ilerlediğinde ilk ışıklardan - köşede
pastane gibi bişey var – döndüğünde sol tarafında kalan bir apartmanın bir göz
odasındayız. Salon olsa gerek. Katiyen salon.
Mevsimlerden yaz. Benim içimde bir çıban var o günlerde
kocaman. Şirpence. Bilirsin derdi Yavuz’u öldürmüştür. Bilmiyorsan da
söleyeyim. Koca Sultan üç kıtanın efendisi Yavuz Sultan Selim çıbanın büyüğü
şirpençe yüzünden ölmüştür. Heh işte o şirpençe içimde duruyordu. Kocaman. Uyuduğum
zaman kalbime doğru batıyordu gün içinde kaburgalarıma… Senin derdindi tabi ki
bu bahsi geçen şirpençe. Durumu özetlemek gerekirse içimde sancın kesindi. Gibi
gibili muallak cümlelerin lafının geçmediği bir masa da oturuyoruz. Bu sebeple
bu masada ki herkes kesin olmak durumunda. Ben sana aşığım. Ağzınla bir öp ki
beni ağzımdan, bu masadaki herkese cesaret neymiş göstereyim. Neyse bir odada sen ve ben varız. İçimdeki
dert de sensin, dudaklarımda ki suda…
Ağzının içinde otuz iki adet gül tomurcuğu varmış gibi senin. Ağzındaki
dişlerin beyazını nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum. Buz beyazından daha
sivillerdi, en iyisi bu sanırsam.Pencere hafif aralık. Dışarda ara ara korna ve
ambulans sesleri… Işık yok, mümkün değil olması da. Biz sevişecek kadar cesur
sansak ta kendimizi yüzümüze bakamayacak kadar korkaktık aslında. İki
papatyanın arasındaki mesafe nasıl sonsuzsa, halbuki koyun koyunalar, biri
seviyor diğeri sevmiyor ama… Biz de uzaktık aslında o zaman birbirimize. Biz
sevişirken ben bakarken sana hayran hayran o an esmer boynundan bir ışık sekip
ağzıma doldu. Biliyorum şu an sana saçma geliyor ama doldu. Başka hiçbir
boyundan o ışık o kadar maytaplı sekemezdi, biliyorum bunu. O ışık elçiydi. Sen
Hü’dün aslında.
Biz Hü'yü bir kez görüp sonra kaybedenler...
Allah bizi ıslah etsindi.