4 Temmuz 2012 Çarşamba

Anne,koli,depresyon ve zeytinyağı


               Dün gece saat 03:00 sularında canım çok acıyordu. Sürekli hayaller kuran her insanın paylaştığı makus kader gelip beni de bulmuştu. 25 yaşındaydım ve hayal ettiğim şeyleri o kadar çok hayal etmiştim ki bu güne kadar olmamaları beni mutsuz eder duruma gelmişti. Çünkü artık hayallerimin hepsini sonuna kadar hakettiğimi düşünüyor ve olmamalarına çıldırıyordum.
                Neden sanki her tatilimi İbiza’da ya da bilemedin Barbados adalarında geçirmiyordum.
                Pahalı saatler takıp sürekli bronz tenim, beyaz dişlerim ve adonis kaslarımla ortalıkta cirit atamıyordum. Oysa ki çok zor değildi bunların hiç biri sadece biraz para gerekiyordu. Sonrası kolaydı, araba, Playstation 3 ve daha bir sürü şey. Çok fazla param olmadığı için hayallerimin skalası çok genişti. Playstation 3 ile son model bir üstü açık arabaya olan açlığım aynıydı. Yeniçağ hastalığıydı bu. Yeni dünya düzenindeher şeyden bir parmak ağzımıza çalıyorlar gerisini de tvlerden izlettirip gazetelerden okutturuyorlardı. Çok zengin olmayanlar, yaşarken çok zengin olanların hayatlarının fragmanını izliyor gibilerdi. Öyeydik. Jetimiz yoktu belki ama uçaklar ile seyahat etmeye çok aşinaydık. Yurtdışında yaşamıyorduk ama ınterrail erasmus work and travel derken kapı komşusu etmiştik Avrupa’yı.  Hiçbir zaman İbiza görmemiştik belki ama en azından bir iki kere Belek ya da Bodrum ‘da kalbur üstü tatiller yapmıştık. Sevgililerimiz bir Rihanna bir Ryan Gossling değildi belki ama arabası ve iki adonis kası olan erkek görmüşlüğümüz ve solaryumlu kıvrak popoları öpmüşlüğmüz vardı . Anlayacağınız modern yaşam bize hep “aslında ulan bende öle yaşayabilirim”i hissettirip motivasyonumuzu kaybetmemizi sağlamamız için bir parmak bal çalıyordu ağızlarımıza. Bu sebeple arada normal fyatının beşte birine tatiller alışverişler yapabiliyorduk. Şehir fırsatı yok mango alışveriş günleri yok bilmem ne shopping fest derken birer doz zehiri bırakıyorlardı kanlarımıza kapitalist güçler. Amerika’nın oyunuydu bunların hepsi. Go Home Yankee!!! Yoksa üç kuruşa zengin yabancı şirketlerin paralarına para katmak için çalıaşcak kalifiye gençleri nasıl bulacaklardı. Bu sistem normal gelirli iyi eğitimli gençleri kandırmak için göster ama elletme taktiğini kullanıyorlardıı. Umut, kapitalist sistemin çarklarının dönmesi için işçi sınıfına verdiği bir zehirdi. Umut ettikçe çabalıyor biz çabaladıkça onların zenginliğine zengin katıyorduk. Ama bunlar umrumda değildi ben olmayan hayallerime üzülüyordum. Ben araba şahane tatiller güzel bir ev ve Playstation 3 istiyordum.
                Dün gece saat 03:30 sularında ısrarla, sigara ve demli çay eşliğinde çıldırıyordum.
                Odama sığmıyordum. Oysa göstermelik bir Ikea odasından farksızdı odam. Geniş olmasından çok; acaip planlı ve modern mobilyalar sayesinde hem çok fazla şey sığdırabildiğim hem de kendmime özgür alanlar yaratabildiğim bir odaydı burası… Bu odaya sığmıyordum ben. Çünkü çıldıran her insan bilir ki çıldırmak birkaç evreden oluşmaktadır ve ilk etapta olduğunuz yere sığamazsınız. Odayı geç eve, hadi evi boşver koca memlekete sığmıyordum. Gökyüzü ,tavanı basık bir çatı katı gibi üstüme üstüme geliyordu. Duvarlar bakire bir kızın bacak arası gibi inatla sığamayacağım kadar daralıyorlardı. Ben dün gece 03:45 sularında delirmeden bir on dakika kadar öncesini yaşıyordum.
                Gel gör ki bu sabah 09:55 zil sesine uyandım. İsterik bir porno yıldızı gibi her basıldığında şatafatlı ve gerçek olmayan çığlıklar atıyordu zilim. Susar dedim susmadı mecbur kalktım yatağımdan. Otomatiğe bastm banamısın demedi. Kapı  otomatiği orospu bir karı gibiydi ne kadar basar basayım banamısın demiyordu. Ev ev değil kadınlar hamamına dönmüştü. Çıldırma seansıma 10:00 suları gibi dün gece kaldığım yerden devam ediyordum. Kapıyı açtım ve nasıl olsa birinci kat diye düşünüp terlik bile giymeden  apartman kapısına kadar ikişer merdiven atlayarak indim. Sadece en son sekiz basamağı birazda merdivenlerin kenarında ki korkulukların yardımı ile bir üç adımcı atlet edası ile derin bir nefes alıp atlayarak kapıya ulaştım. Kapının diğer yanındaki kargo elemanına kapıyı açtığımda Altın madalya kazanmış bir atlet edası ile buyrun dedim.
                Kargo elemanın getirdiği koliyi sırtlayıp bir hışımla yukarı çıkardım. İnerken uça uça atladığım basamakları çıkmak bir zul haline gelmişti.  Annem’in doldurduğu koli her attığım adımda bir kilo daha ağırlaşıyordu sanki. Omuzumda yük yokken çerez gelen merdivenler şimdi nasıl da eziyetliydi. Annem yine bana hayati bir ders vermişti. Asıl hayat sorumluklarımı omuzladığımda zorlaşacaktı. İnerken hemen çıkarım nasıl olsa diye kapatmadığım kapıyı girince arkadan topuğumla tepikledim. Girişe serdiğim annemin gönderdiği kilimin üzerinde annemin gönderdiği koliyi yine annemin geçen geldiğinde aldığı bıçak ile açmaya çalışıyodum. Annem peşimi bir türlü bırakmıyordu ve ben annem olmasa kendime şu hayatta bir meşgale bulamayacak kadar yalnızdım. Kolinin içinden çıkan ilk şey Tat Salça kavanozunun içine konmuş ev yapımı salçaydı. Binlerce kişinin çalıştığı devasa aletlerin bulunduğu Tat Holding’in para için yapıp sattığı salçalar sürekli alınmalıydı, ancak bu şekilde sistem devam ederdi.  Ama annem bir kere almış ve bundan sonra sürekli içini kendi yaptığı salça ile doldurur olmuştu. Babam zaten kiloluk dondurma kaplarının tamamını alet çantası olarak kullanıyordu. Tornavida olsun çivi olsun… Ben de iki buçuk litrelik şaşalların diplerini maket bıçağı ile kesiyordum. Ailecek modern hayata bambaşka açıdan bakıyor kapitalist dünyayı yeniden yorumluyorduk.
                Kolinin içinden içli köftleleri ev yapımı zeytinyağları sucukları dolaba yerleştirdim. Salona geçip bir sigara yaktım. Annem sanki beni görmüş gibi sigaramı yakar yakmaz aradı. Telefonum uzaklardan çalıyordu ama emindim Annem’di. Bu günlerde Kamu Haber ve annem dışında kimse beni merak etmiyordu. Gidip telefonu açtım. Annem koliyi alıp almadığımı zeytinyağının ev yapımı olduğunu belirtti. Salçanın acı olabileceğini, sucuğun ise şahane olduğunu söledi. Tulum peyniri ise Tunceliler’den aldığını hakiki deri basması olduğu husunda şüphesinin bulunmadığnı da ekledi.
                Dün gece 03:00 sularında başlayan her modern zaman genci gibi hakkını vererek yaşadığım hayaller ile gerçekler arasında sıkışmış ruh halim annemin gönderdiği erzaklar ile pamuk gibi olmuştu. Tek derdim bozulmadan hepsini yemek ve sadece sigara alarak birkaç hafta hiç para harcamadan geçinmekti. Anlamıştım annem benim yıkıcı ve yaratıcı kaosumun en büyük düşmanıydı.