31 Mayıs 2012 Perşembe

Kürtaj benim ilgi alanım olduğu için ben de bir kaç şey söylemeliyim


                Bir kürtaj muhabbetidir aldı başını gidiyor.
                Sayın başbakanımız ve muhafazakar eşrafı şöyle buyurmuşlar ki “ Kürtaj cinayettir.” Kızmadan küfretmeden önce her şeye bir kulak kabartmak gerektiğini söyler Mevlana. Öyle yapalım dedik biz de, bir kaç gündür öylece kuzu kuzu dinliyorum,okuyorum takip ediyorum. Bir şeye karşı çıkmalarından ve değiştirmelerinden çok ne amaçla böyle bir şey yaptıklarını anlamaya çalışıyorum. Hiç bir zaman düşünce safım sağ ideolojiye kaymamıştır. Dinler, muhafazakarlık ve yahut daha da daraltarak ve hatta sığlaştırarak sağcılık... Adı ne olursa olsun her daim düşünce olarak karşılarında mevzilenmişimdir. Ailevi bir refleks de olabilir sebebi, beyin korteksimin bana bir hediyeside olabilir, inanın bilmiyorum. Kendimi bildim bileli ki henüz ne olduğunu bilmediğim zamanlarda bile sorana solcuyum derdim. Üniversite yıllarında ise fikirlerim daha oturmaya zihnim berraklaşmaya başladı. Gözü kara bir taraf olmanın da aslında insanı cahilliğe hapsettiğine inandım. Her fikri okumaya özen gösterdim elimden geldiği kadar. Hatta zaman zaman Mersin’e ailemin yanına gittiğimde siyasi tartışmalar sırasında söylediklerim sebebi ile babamın bana korku dolu gözlerle bakarak” Hanım bu çocuk AKP’li mi oldu yoksa İstanbul’da” dediğini duydum. İyiye iyi kötüye kötü demek o kadar zor ki günümüzde. AKP iyi bir şey yaptı demek AKP’li olmakla eş değer tutulur oldu çünkü.
                Benim iyi- kötü, doğru- yanlış kıstasım vicdanımdır. Bazı şeyler o kadar vicdanımı rahatsız etmeye canımı sıkmaya başladı ki, artık objektiflik zul hale geldi. 30 yaşında gencecik çocuklar biber gazı kullanılarak devlet eli ile öldürülmeye başlandı. Devlet polisi ve polisin kulandığı biber gazı gibi enstürmanları bir korku imparatorluğu yaratma da araç olarak kullanılmaya başladı. Göz göre göre gündüz gözü ile öldürülen insanların duaları okunmadan kaçakçılıkları kürtlükleri tartışılır oldu. Ayrımcılık ve taraf olguları o kadar sivriltilmeye başlandı ki başbakanın dediği gibi taraf olmayan bertaraf olmaya zorlanır hale geldi. Televizyon programlarında yeni yürürlüğe konan her yasa için Kuran’ı referans gösteren yetkililer cirit atmaya başladı. Kendilerinden farklı olan tüm kesimleri ( Kadınlar, Ermeniler, Kürtler, Aleviler...) özgürleştirme politakaları adı altında sindirmeye ve itibarsızlaştırmaya başladılar.
                Kürtaj haricinde yüzlerce konuşulması irdelenmesi konu var aslında baktığımızda. Son 50 yılın belki de en despot iktidarı ile karşı karşıyayız. Vandalizm bokuna boğazına kadar batmış bir iktidar en kötüsü de tüm bunları ileri demokrasi ve özgürleşme kavramları altında bize yutturmaya çalışıyor.Benim bu konuda ki şahsi kanaatim son aylarda özellikle artan radikal tavırlarının sebebini “ Milli Görüş” çülerin halktan intikam alma hırsına bağlıyorum. Her güçlendiklerinde faşist askeri düzenler yahut statükocu ve militarist Kemalist zihinler tarafından bertaraf edilmelerinin acısını çıkarıyorlar. Ülke’den halktan intikam alıyorlar resmen. Ve işlerin buraya gelmesin de ne yazık ki kriz yönetimini beceremeyip ateşi harlayan zamanın iktidarlarının ve organlarınında çok büyük payı vardır. Türban yasağı gibi çağ dışı fikirleri modernlik diye dayatan, dillerini konuşanlara izin vermeyen namaz kılana gerici damgasını vuran zihni bulanık bu boş kafalar yüzünden bu gün iktidara sahip intikam ve kin duygusu ile hareket eden bir güç yarattık. Yani bu gün ağlayanların hepsi bugün olanların asıl sorumlularıdır.
                Gelelim sıcak olan kürtaj sorununa... Akıl almaz derecede saçma ve faşizan bu kararı destekleyen herkesin vicdanından da beyninden de şüphe ederim arkadaş ben. Yukarıda söylediklerimin tam tersi olarak saldırgan ve kabul etmeyen bu tutumumun sebebini de yine yukarıda bir yerlerde belirtmiştim. Vicdanım o kadar hasar aldı ki mantık ve nezaket zul hale geldi. İlk olarak kürtajı cinayet gören, bir canlının hayatının sonlanmasına kimsenin karar veremeyeceğini savunan insanlara demogaji yapmadan düşünmelerini öneriyorum ben. Çünkü görüyorum ki düşünmüyolar. Ne demek cinayet , neresi cinayet bunun. İnsan hakları beyannemesinde ve uluslar arası sözleşmelerde bile insan tanımı insanın doğumu ile başlamıyor mu? Hangi hukuktan bahsedyorsunuz siz. Henüz bir kaç yüz bin hücreden ibaret olan ve herhangi hiç bir insani vasıf kazanmamış canlı bir organizmayı sadece zorunlu sebeplerden dolayı aldırmak hangi mantıkta cinayettir. En basitinden hangi kadın canının bir parçasını daha öpmeden toprağa gömmek hatta çöpe atmak ister. Kanlı canlı vatandaşlarınızı ellerinizle öldürürken hiç bir hakkına sahip çıkamazken size mi düştü bir ceninin haklarını savunmak. Neyinize lan sizin.               
                Sen önce Uludere de ki cinayeti akla, Çayan’ın anasının babasının gözyaşını dindir...
                İnsan hakları beyannamelerinde insan bedeni üzerinde insanın tasarrufu esas kılınmışken, kadının kendi rahmi ile ilgili tasarrufuna sen hangi mantıkla kısıtlama getrebilirsin. Kürtaj sanki bir doğum kontrol yöntemiymiş gibi konuşuyorlar, öyle göstermeye çalışıyorlar. Yeterince sevişmedikleri için olayı anlamıyorlar ama biz sevişen insanlar olarak toplanıp anlatalım istiyorum.
                “Arada olur be hacı, ne kadar korunsan da patlarsın bir yerde...”
                Tecavüz sebebi ile olan gebeliklere hiç girmiyorum bile. Devlet bakarmış. Dönde açık götüne bak önce sen. Nereye bakıyon ya allah için. Çocuk esirgeme kurumlarında hapishanelerde çocuklarına tecavüz edilirken senin tutup da devlet bakar demek nasıl da populist ucuz aşşağılık bir yalandır.
                Ulan sen bir çocuğun insanca yaşaması için ne ölçüde bütçeler gerektiğini bilmiyorsun herhalde. Hayatın olağan akışı içinde  istenmeden kalınan gebeliklerden daha doğal ne olabilirki. Kadın ve erkek çift olarak ortaklaşa böyle bir karar aldıktan sonra sana ne bok yemek düşer.
                Aslında olayın daha vahim bir durumu var, o da kürtaj yasağı ile birlikte meydana gelecek olan vahim sonuçlardır. Merdiven altlarında sağlıksız koşullarda yapılan kürtajlar artacak. Ve daha kötüsü bu kürtajlar yasal olmadığı için daha pahalı olacaklar. Hem bir sürü para verip hem sağlıksız olacak bu işlem sebebi ile ölümler artacak, hastalıkalr çoğalacak. Daha vahimi buna maddi gücü elvermeyen fakat doğum yapmak istemeyen gencecik kızlar kendi imkanları ile ilkel yollar ile düşükler yapmaya çalışacaklar. Kaç cana mal olacak bir düşünsenize. Sen kürtajı yasakladın diye insanlar sevişmeyi mi bırakacak sanıyorsun. Sen bu kararla resmen sağlıksız ve fahiş fiyatlı kürtajların ve düşüklerin önünü açmış oluyorsun.
                Sana bir şey diyim mi Devlet, daha çok dikkate alman için şöyle diyim hatta;
                “ Allah için her boka burnunu sokma...”

13 Mayıs 2012 Pazar

Bir fırtta de döner başım/Bir öpsen seni yaza döner kışımadlı eser


Dünyayı hangi renge boyamak istersin!
Ben siyah çünkü insanları sevmiyorum
Ama bazen kırmızı tutku şehvet hırs; Beşiktaş Ulan!
Bazen Pembe, sadece kardeşimi düşündüğümden
Bazen Yeşil, yeşil çözer beni her istediğimde
Bazen beyaz, çoğu zaman beyaz hatta
Beyaz Sensin çünkü.

Bir bulmaca gibi yaşamak,
Sen bir ucundan
ben bir ucundan dolduruyoruz
Resimdeki sanatçı Suavi
Mısırda bir nehir bilmiyorum
Eski dilde su ne demek der gibi bakıyorsun bana
Beceremiyoruz, kalkıyorsun. Dolaptan iki bira çıkarıp
İlkini dişinle açıyorsun
Sonra balkondan aşağı tükürüp kapağı
Ertesinde balkondan sarkıp izliyorsun
Bir ayağın havada neredeyse
Tehlikeli ne varsa yapıyorsun.


Kafamı dağtma gülümseyip
Bahar vakti zaten ruh halim,
Toprak kokusu ince bir esinti ve tabak gibi güneş
Bozma dengemi,
Gülme kafelerde ağız dolusu bana
Banklarda, hayatın olduğu her yerde.Vapur.Da.
Sokaklarda gülme
Deniz kenarına atılmış bir beyaz tahta masa.Gülme!
Üstü rakı balık roka,
Ben çok yakışıklıyım, ciddiyim gülme.
Bir ucunda sen diğerinde ben
Dalga sesleri duvarın süsü
Ve gülünce sen
Ağzının içinde mühim bir olay için sakladığın belli olan
İnciler masaya dökülüyor.
Dikkatim dağılıyor.Gülme!
İki dal sigaramız var lakin yalnız bir kibritimiz
Dikkatli olmalıyız.

Bu gün bu sokak benim,
Bu apartman bu ev hatta her şey benim.
Cebimde iki tütün kağıdı,
Koltuk altımda ince ama ağır 1848 yapımı bir kurşun
Gözbebeklerimde Sakallı bir adam, görsen kesin bilirsin
Aklımın bir köşesinde sen, diğer kısımlar hercümerç
Kalbimin sınırlarına uçan tekmelerle taciz edende sensin
Tek kişilik festival, rengarenk bir tual zihnim
Her şey benim sen benimsin sonra,
Nazım'ın Piraye için yazdığı şiirler benim
İstediğini alabilirsin
Ve yanımdayken korkmana da gerek yok hiç
Bak ne kadar kocaman kollarım
Altında sen ve küçük dünyan
Gel burası evin olabilir hem bakarsın
Dedim ya burada hiç kaybolmazsın
Çünkü Kadıköy'de tüm sokaklar denize dökülür.