25 Kasım 2011 Cuma

Çok uzun ve dağınık. Ama benim... Saçların gibi

Hayal kırıklığı... İnsanı üzen tek duygu bu sanki .Beni üzen her şeyi düşünüyorum da hepsininin beni üzmesinin sebebi üzerimde yarattığı hayal kırıklığı ile ilgili. Birisine güveniyor olmak, inanmak... Hayal kırıklığı ... Hiç yapmaz o, neden yapsın hem ne ihtiyacı varki, o dememiştir, o asla bunun söylenmesine izin vermez, o beni sever...
Hayal kırıklığı kızgın yağda kızdırılmış paslı ve tırtıklı ince bir demir parçasını penis ucunuzdan içeriye  sokmak gibi yakar canınızı.
Kendi hayatındaki gösterdiğin tüm hassasiyetlerin karşılığının aptal yerine konularak sana verildiğini görmek, gözlerinden tiksinmesine yetiyor adamın. Çünkü bu dünyada sen ne kadar akıllı sansan da kendini, birileri seni her daim aptal yerine koyarlar.İlla hayal kırıklığı aldatılmak yada sevgili ile ilgili olmaz. Dost, aile, iş, okul, Allah...
Hayalkırıklığı bizim yüzyılımızda ölüm gibi alışıldıktır.
Ben hayatımda bir sürü hayalkırıklığı yaşadım. Dostlarımla ilgili hayalkırıklıkları... Güvendiğim insanların karakterlerindeki bozulmalar, kendilerini üzerimde hak sahibi sanıp orada burada hakkımda gevşek gevşek konuşmalar.... Samimi olduğunu düşündüğünüz insanın- ki siz onun için bir sürü şey yapmışsınızdır- tutup da Olga’yı da çok sevmem zaten,öyle takılır yanımızda gibişeyler söylüyor olması bir hayalkırıklığıdır aslında. Kafasını patlatıp sinirimi geçirmek gibi bir yolda olsa ben hiç onu seçmedim. Ki dünyanın en iyi kavga eden adamı olmasam da en azından yumruk yemekten korkmam. Bırak sinirimi geçirmek içinbir şeyler yapmayı ortada ki bu yanlışlığı bu haksızlığı çözmeye bile çalışmadım. Çünkü aslında o pezevenk bilmeden bana şu boktan hayatta güçlü kalabilmem için en gerekli enstürmanı veriyor, kendisinden nefret etmemi sağlayarak. Her şeyi seven adam hiç bir şeyi değiştirmek istemez, ve hiç bir şeyi değiştirmeyen adam hep aynı kötü kaderin mahkumu olur. Sevmek kabullenmeyi, statükoyu beslerken, nefret devrimin ilk kıvılcımını çakar. Nefret ettiğim beni hayalkırıklığına uğratan şeyleri bir kağıda yazıp cebimde taşırım bazı zamanlar. Olur olmadık yerlerde açar okurum,o sinir, o aptal yerine konmuş olduğunu bilmek hissi, o arkasından iş çevirilen salak adam psikolojisi beni besler. Beslemek ne boktan bir kelime aslında. Ben hayattan besleniyorum gibi sanatçı bozması tiplerin zırvalarından biri gibi düşünmeyin ama. Yoksa yaşayamam bu öyle bir beslemek. Annesinin memesinden ayırırsan bebeği nasıl ölür,öyle bir beslemek bu. Her şeyi severek yaşayamayacak kadar sorunluyum madem o zaman bana kendilerinden nefret etme fırsatı verenleri sevmem de olağan değil mi?
Bazen hayat hayal kırıklığına uğratır seni. Vermez istediklerini... Mesela bazıları hayatları boyunca bir gemi bekler, içinden babası çıkacak ümidi ile; ama o gemi gelmez. Ben yazar olmak isterdim mesela. Kitaplar yazayım, insanlar okusun paralar kazanayım. Ama mücadeleni önemsemez kimse senin.Kimse aferin demez, gururunu okşamaz şevklendirmez seni. Başkaları boktan şeylerde yapsalar baş tacı edilirler, sen dünyayı değiştirsen, her şeyi bozdun derler. El evindeki her zaman daha güzel gelir insana. Örneğin bir daha bir şey yazmayacağımı biliyorum. Sevdiğim şeyi kendi elimden alarak cezalandırıyorum kendimi gibi görünüyor ama öyle değil aslında. İçim de yazmam için bir sebep kalmadı ki. Ben aşk beklerim mesela ne bileyim böyle pislik bok gibi batık aşklar vardır ya... Hani dünya da yıkılsa sen bir başka seversin. Genel de hayatın ve yaşamanın rasyonel kısmı aşkı sevgiyi fedakarlığı inkar ederken, bencilliği ve kişisel egoların tatminini meşrulaştırır halbu ki. Diyeceğim o ki artık herkes kendi derdindedir. Aşk yaşanmış ve bitmiştir, şimdi ise sadece biz bunları kitaplardan okur filmlerden izleriz. Ben hayal ederim hep,yoksa bilirim dünya hayal etmediğin sürece koca bir gaz kütlesinden hallicedir. Biraz su biraz kara milyarlarca insan ama fazlası değil. Oysa hayal edesen her yer sen nasıl istersen öyle olur. Ama işe gel gör ki hayal kuran adam, elbet kırılır. Hayal kırıklığı Allah’ın romantiklerden intikam almak için kullandığı bir silahtır ve Allah iki gözü bağlı bile olsa uçan sineği kanadından vuracak kadar da keskin bir nişancıdır.
Birisine bir şeyi yakıştırmadığımız için yaşıyoruz ya hayal kırıklığını düşününce belki de tamamen kendi şahsi sorunlarımızdır sebebi. Belki de sorun bizim ona bunu yakıştıramamzdır. Aslında o hep öyledir, bizim algımızdır bizi yanıltan. Aşktır,dostluktur bize “ o yapmaz “ dedirten.Aslında yapar, aslında herkes her şeyi yapar. Üstad’ın dediği gibi “ ben dünyaya karşı durmak ile meşhurum...” Bu yalnızlıktır işte. Hepimiz yanımızda bizim için öleceğini söyleyen sevgililerimizde, senin için her şeyi yaparım kardeş diyen dostlarımızda olsa bu dünyaya tek başına karşı duramadğımız sürece hep bu dünyanın altında kalacağızdır. Çünkü herkes kendi için yaşar. Bu doğal bir refleksidir insanın hayata karşı tutunduğu. İnsan ister istemez kendisini korur kollar.Hayal kırıklığı kaçınılmazdır bu yüzden. Hayal kırıklığı insanların çıkarlarının farklı düştüğü noktadır.
 Kendi yoluna gidmet için ayrılan iki sevgilinin ellerini bırakmadan önce son öpüştükleri yer hayal kırıklığının evidir.

Bir sürü hayal kırıklığı yaşadım;dost, aile, sosyal hayat,ıvır zıvır... Herkesten farklı müthiş acılar değil kastım herkes kadar yaşadım. Öyle acılarla dolu bir yaşamım olmadı ama dünyanın en mutlu insanı da değilim. Benden bir şeyleri saklayıp sonra kokusu çıkan sevgililerim oldu, şimdi nasıldırlar bilmiyorum. Giderken onlara siz beni değil kendinizi aldatıyorsunuz aslında demek istedim,gülerler diye söyleyemedim. Oysa klişe de olsa gerçek bu değil midir?  Hayat bu hiç bir şey gizli kalmaz. Ufak anlar, saçma egolar, küçük mutluluklar için insan ; sevdiği insanları küçük düşürmekten onları kandırmaktan nasıl geri duramaz anlayamıyorum. Ama oluyor işte insanız, herkesin duygularının şiddeti bir olmuyor.
Bildiğim bir şey var ama gerçekten çoğu şeyi sevmiyorum ben. Çoğu şeyi hak etmediğimi düşünüp yediremiyorum kendime. Bu gün olan dün yaşanmış bir olayla ilgili değil bu. Sadece son zamanlarda şöle bir bakınca hayatıma herkes hayalkırıklığına uğratıyor beni gibi geliyor. Annem de yarın bir gün ölecek, al sana nur topu gibi bir hayal kırıklığı daha.Bu sebeple işte büyüme zamanı Olga diyorum. Kimsenin ne yarana üfleyeceği vardır, ne kabuğunu öpeceği. Büyü ve savaş kendi kendine. Dünyaya karşı durmak ile meşhur ol, kır burnunu, sök ciğerini... Hayatında her şeyin olabilir,ama kimsen yoksa bir hiçsindir. Hayatında hiç bir şeyin olmayabilir, ama biri vardır geri kalan her şey zaten senindir.
Saçma serbest çağrışım bir yazı bu. Bazı insanlar özel günlerde eğlenir bazıları dertlenir. Ben özel günlerde hep dertlenen adamlardanım. Bu gün benim Tuba ile 1. Yılım. Ne saçma. Geçen yıl 25 kasım sabahı başka bir kız arkadaşım varken, akşamında başka br kız arkadaşım  oldu. Geçen yıl tam da bu gün hayatımın seyri değişti. Nereye gidiyor bilmiyorum, nereye gider bilmiyorum. Ama koca bir yıl doluverdi işte. Bütün hayal kırıklıklarımı unutmak istediğim yere taşınalı bir yıl oldu. Bir yıldır yeni evimdeyim. Ama illa ki bir eve yeni taşınınca düzen oturana kadar seni hayal kırıklığına uğratır. Önemli olan evin kendini affettirip sevdirmesidir. Önemli olan evin artık düzene oturduğuna seni inandırmasıdır.  Bende gönül rahatlığı ile kalabilirsin demesidir. Çünkü bir erkek birisini evi gibi görüyorsa bu kötü olan her şeye karşı onun yanında mevzi alıyor demektir. Ve bir savaşçıyı göğsüne doğru gelen değil, ense kökünden giren kurşun öldürür.
Bir yıldır her gün seni seviyorum. Kalbim eziliyor ama... Affet yaşamak başlı başına bir kavga işte. Her zaman güçlü kalamıyorsun. Ayakta kalamıyorsun. Ama inan bana... Öyle yani sadece inan bana.Çünkü eğer etrafında inanacağın kimsenin kalmadığını bilirsen hayato kadar boktan oluyor ki 55 yaşında kendini öldürmek istiyorsun.
Seni her gördüğümde kalbim yırtılıyor.
Evimsin.



Küçük çocuklar gibi şendir dilim, ağzının içinde
Ordan oraya koşturuyor olmasının sebebi.Heyecan!
Ve sırf itikati noksan diye kovulurken şeyhimiz tarikattan
Unutulmuş bir borcunun hatırlatılması gibi bir düş kırıklığı
Yaşarız biz.Tüm cemaat.
Ve cimri bir anne sütü bile sakınır bebesinden
Hey hat.
Çıkar acısı ama elbet... Ebesinden.

Gel beraber şerh düşelim hayata
Seni öptüğüm yerinden çoğal. Durmadan çoğal.
Kasıklarında gezinen karıncalar,
Memelerin en lezzetli yerin,kundaktaki bebek gibi ilgi ister
Sallarken kalçalarını bir sağa bir sola ne etkileyecisin.
Dans edelim hep  hiç inmeyelim bu pistten.

Apartmanlar infilak eder,yanar çöp kovaları
Sen inice şehre,
Ve yalankonuşursa o ağızlar. Ölürüm ben
Sinemalar hep birden Yılmaz Güney oynatır
Pür neşe çocuklar ilişir yanımıza, parklar toplu mezar
Bağırsaklarını söküp genç bir bayanın,
İp atlar çocuklar
Bıyık bırakırım benherkese inat,
Zaten bir seni bırakamam.
Bir seni bırakamam yedi düvel gelse üzerime
Bırakamam... Bana inan



18 Kasım 2011 Cuma

Yarın SMMM var bugün cumartesi...

Bir gün döneceğim sana
Hem nasıl dönmeyeyim evim sensin
Bir tebessüm patlar ya dudaklarının kenarında.
Hani yatarız yere, sanarız üstümüze yağar kurşunlar
İnan kimse senin gibi gülmüyor .Çok özledim

Sahi  ne güzel gülüyordun eskiden
Eskiden kelimesi başlı başına acı taşıyor
Eskiden, eskiciler,eski...
En çok annem turuncu kotumu eskiciye verdiğinde ağlamıştım
Turuncu kotumu çok özledim.

Kal  desen kalırım,
Hanidöner tümnamlular bana.
Tabancamı unutmuşumdur helada
Başım katiyen belada
Ben herkesten önce seni özlerim.

Evim sensin ne kadar uzağa gidebilirimki
Bakma suratımı asışıma, bakma bakarsan asamam hem
Elbet dönerim bir gün, merak etme
Hem nasıl dönmeyeyim sen evimsin
İki göz bir ağız evim... Dünyalara bedel.
Bir ihtilal çıksa bayraktan önce sana sarılırım.
Savaş sen ölünce biter çünkü, sen yaşıyorsan kazanmışız demektir.
Fazla zorluyorum mukadderatı,hayatın posasını akıtıyorum ağzımın kenarlarından.
Şapur şupur.
Şarkıdaki gibi yani sevgi emektir.

Günlerden cuma ama elimde cumartesi
Hayat hep mi çelişkiler dolu anlamıyorum.
Bir rüya görüyorum kaç gecedir
Bileklerim kesik
Annemin ise
biliyorsun işte annemin kalbi ...

Dönen dünyanın dönmeyen tek şeyi başım mı
Hayat hep aynı fakatartık dahaçok üzülüyorum
Sebebi yaşım mı
Bilmiyorum.
Seni.
Çok.
Öz...
Seviyorum.
Hala.
İnatla.
Bitti

4 Kasım 2011 Cuma

unutma iki kişi bir ipi kendilerine doğru çekerken ipi bırakan değil çekmeye devam eden yere düşer.

Sevgili İrina;
Gittiğin günden beri tarifi mümkün olmayan acılar yaşıyorum. Münferit bir itaatsizlikle, kamu malına zarar verme ihtiyacının birleştiği noktada gezinen ruh halim an itibari ile bir kılıç ve bir kovaya ihtiyaç duymaktadır. Doğru bildin, un kurabiyem.Kılıç insan ziyanlarının kafalarını boyunlarından ayırmak için, kova ise pek çok sevdiğin mürdüm rengi halılarımız kan olmasın diye. Kılıcımı haysiyetleri yoksun olanların döşlerine sokup iç organları arasında gezdirirken bir hayal et beni, sana yemin olsun biricik İrina’m çayımı karıştırır gibi sakin olacağım. Dudaklarının tadını o kadar özledim ki yerini tutmasa da her bulduğum fırsatta dudaklarıma reçel marmelatı sürüyorum. Yeni yemiş vermiş ağaçlar gibi saçlarından bahar dökülüyordur şimdi, annem gibi şüphesizim bu gerçeklikten. Hatırlıyorum nasıl da pür neşe koştururdun evin içinde, ne vakit kapı çalsa.Sen yokken her çalan kapı için şakaklarıma bir kurşun sıkıyorum. Şansıma sevgilim gittiğinden beri gelenim gidenim yok.
Yaşamam sevilmeme bağlı, ne hazin.
Gittiğin gün çok kötü bir rüya gördüm. Bir sürü insanlardı, ansızın sökün ettiler. Sordum neden geldiniz diye dediklerine göre canımı almak için gelmişler. Kapkaranlık olan odam bir anda bembeyaz oldu. Sanırsın zencilerin çalıştığı kömür ocağına, üstünden geçen içi süt ve beyaz insan dolu bir uçak düşmüştü. Bir saniye önce karanlık olan şimdi haddinden fazla beyazdı. Hayat tezattan beslenen bir canavar gibiydi sevgilim, hayat güzelliklere mani olan bir alışkanlıktı Allah nezdinde. Hayat ne olduğunu bilmeden içilen bir bardak dolusu irinden daha az lezzetliydi. Baktım ki ele geçirecekler beni, anladım ki atlarının arkalarına bağlayıp cansız bedenimi şehir şehir gezdirecekler, tam o saniyede ne hikmetse yüzüğümün içinde taşıdığım zehiri yudumlayı verdim.  Sevgilim ölmedim lakin, çünkü sana söylemedim ama gittiğin gün söz verdim ben.
Rahleden de inse yer küreye, seni bir daha görmeden İrina’m bu canımı vermeyeceğime..
Bir ip düşün sevgilim, iki ucundan iki kişinin asıldığı ve son gücü ile kendilerine doğru çektiğibir ip... Biz o ipin iki ucuna geçmiş, kendine doğru çekmekten vazgeçmeyecek kadar inatçı, ortada buluşmayı reddedecek kadar gururlu insanlardık. Bu sebeple yorgun düştük yaşarken, inadımızın kurbanı olduk belki kimbilir,iki ucundan asılıp bir an bile bırakmadık ipi. Lakin bazı zamanlarda sen ağır bastın, ip elimden kaydı.Bu senin daha güçlü olmandan değil benim sana olan zaafımdan kaynaklanıyordu lakin. Senin gözlerine bakıp daldığım bir anda elimden kayıvermişti ip. Haklısın sen kazanmıştın, ama unutma iki kişi bir ipi kendilerine doğru çekerken ipi bırakan değil çekmeye devam eden yere düşer. Sen kazandığını düşünürken kaybedenlerdensin aslında. İrina’m düşündüm de pütürlü dudaklarından ziyadesini hiç özlemedim.
İrina ben galiba artık seni sevmiyorum.
Hassasiyetlerime özen göstermeyişinden hariç,beni canından bir parça gibi görememendi sorunumuz. Çaya lüzumundan uzun süre batırılan pötibör gibi beklenmeyen bir şekilde dağılmamızın tek sebebi, tutkalımızın sandığımız kadar kuvvetli olmamasıymış, bu gün anlıyorum. Oysa omuzlarına dökülen hafif dalgalı saçların beni her türlü çılgınlığı yapmaya anında ikna edebilirdi. Yüzüne bir kalem yardımı ile çizildiğine emin olduğum gülüşün ne umutsuz ki, artık bir seraptan ibaret. Seni sevmiyor olmam aşık olmadığına gelmez İrina’m.
Aşk ile sevginin ne alakası var ki,saçmalıyorsun.

Aslında anlatacak çok şey var ama üzgünüm sevgilim hiç gücüm yok.
Kendine iyi bak.
Seni hep çok seven ve sevecek olan...