23 Nisan 2014 Çarşamba

Öldürecekler Beni.

"ille görmek için mi beklenir güzel günler
                               beklemek de güzel"
                                     Cahit Külebi


Kaaverengi etinden bir düğüm çözüyorum.
Meme uçların çıkıyor ortaya.
Gül teyellenmiş koyu kaave meme uçlarını
Kapatıyorum.
Biraz utanarak
Ama üzülerek en fazla.
Kulağımda tanıdık bir hırlama tekrar ediyor.
Günaydın anlamına gelen
Ekşi bir çarşafa sarılmış iki çıplak ten
Birbirine uzak.
Zamanı ayrılmanın.
Yağmurun, şiirin ve şarabın.
Tam zamanı
Bir yığın kas ve kemik
Etimi ayakta tutmaya çabalıyorlar
Şimdi sığmıyor aşk kalplerimize bak
Bu canhıraş çaba, bu teslimiyet, vazgeçmek. Bu.

Ali bak Olga geliyor. Kendisi bu aralar çok yalnız!

Bir tatlı su ağzında görüyorum seni o vakit.
Beyaz bir misina titretiyorsun ufacık ellerinle.
Eski yoğurt kaplarını dolduran balıkları biliyorum.
Bildikçe ben balıkları
Bir avuç suda gördükçe kımıl kımıl
Biliyorum her seferinde tekrardan
Gerçeğin aksi bir varlık uzayan saçların

Ben yokken boynunu yağmurlar kaşısın!Stop.

Şimdi her anlamda ben bir eksik
Avuçlarım çözülüyor terden
Tuttuğum ne varsa düşüyor.
Ben çok eksik
Bir senin olduğun yerimden kanarım sanıyordum ben
Halbuki bak
Dudaklarının kasıklarımda ki eksikliğini
Açıklayamıyorum.

Berkin hiç kiraz mevsiminde sevişemeyecek Sait amcası.

Sonra bir bayram günü hevesi
Evet yalan bayramları sevmem pek.
Hele bu gün bir hevesimde yok.
Tarlabaşı'nda 46 numara kadın ayakkabısı satan
Bir ayakkabıcının önünden geçip
-Yazı ile Kırkaltı-
İlk sokağa sapabilirim.

Bişeyleriniz var mı abi?
Bunu yapabilirim.

Ben olmamış, hala ham meyvesi ağacın
En karman çorman dalın kuytusunda
Yüzü yeşil hafif al benekli
Olmuş mu acaba sorusu hep damakta
Ben eski, zamanı geçmiş.
Unutulmuş bir gramafon şarkısı
Ben kimim
Orospuları haklı kürtleri güzel bulan
Ve öperken sevdiğini
Dişlerini gıcırdatan.

Gitme!
Çok istiyorsan başka yerleri düşün.

3 Nisan 2014 Perşembe

He canım, kıtlık kıran... Ve Ahmed Arif'in olmayan ütülü gömleği

Yarın hatrımı sorsan ne olur, bu gün hevesimi kırdın bir kere

Solgun pembe dudaklarını aralayıp çıkardığı sesler ardı ardına geldiğinde bir anlam buldular.
Nihayet dedim. Nihayet anlamlı bir şeyler duyabileceğim.
Bir yılan tıslaması gibi ince bir gürültü o sırada tekrarladı kendini.
Bir başlarına eksik, beraber olduklarında ise hala yersiz sesler...
Bir saniyeden bile kısa süren bir sesti bu.
Kim bilir belki de sadece dudaklarını aralamıştı ve o sırada yatağa saklanmış bir yılan tıslamıştı.
Yılan gerçekti ses sanrı...
Boşverdim.
Bazen insanın hayatında saniyeler vardır cefasını bir ömür çektiği.
Bazı insanların hafızası ihanet eder kendilerine çünkü.
Hafıza bazen unutarak bazen hatırlayarak ihanet eder sahibine.

Kimsenin bir eşi yoktur hayatta ki
Avuç içlerindeki boşluklar birbirine uysun

Diye bağırdım yüzüne doğru.
Kahverengi suratının aldığı hali görmeliydiniz.
Görmeliydiniz, böylece bana da anlatabilirdiniz.
Ben göremedim çünkü.
Suratına bakmıyordum.
Sahi bir surat nasıl bu kadar kısa sürede böyle çirkinleşebilirdi.

Çirkinlik susmakla başlıyordu güzellik anlatmakla.
Çirkindin sen.
Senden adını geri alacağım bu gece.
Bu gece ismini haketmeeycek kadar çirkinsin çünkü.
Dişlerin dökülsün istiyorum, dişlerin dökülsün ki ıssırama yeşil ekşi sulu elmaları.
Yada ıssır bana ne.
Senle ilgili bir şey istemiyorum hayatımda.
Bildiklerimi unutmak isteyen ben
Unutmak istediğim ne varsa her gün bana fısıldayan sen...

"Eteğinde ki taşları dök bakalım"
İşin gücün buydu zaten. İşin gücün beni sorguya çekmek.İşine gücüne sokayım senin.
"Bir eteğim yok taşımda. Hem olsa da dökmem kafana vururdum"

Sonra grisini hiç unutmadığım bir bina geliyor aklıma.
Üstünde yavruağzı işlemeleri olan duvarları vardı.
Mersindeydi ben küçüktüm.
Adı petrol apartmanıydı.
Bunların hiç biri avlusunda Duygu'yu sıkıştırıp öpmemden daha mühim değil.

Keşke Duygu'yu görsem de bir daha öpsem.

Bu biraz geçmişi özlemekle alakalı sanırsam.
Şimdi ki beni seviyorum ama aşık değilim.
Sevmek yetersiz kalıyor benim için bu gün bunu anlıyorum.
Bu sebeple hayatın posasını çıkarana kadar yaşamak çok da gelmiyor içimden.
Otomatik pilot da idare edebilecek kadar yaşamak...
Bu güzel. Yormuyor. He deyip geçiyorsun.

Duygu'yu görsem tanımam bile.
Burda olsan seni de öpmem muhtemelen.

Hiç gerçekçi gelmiyorsunuz bu günler de bana.
İçinden gelmeyenlerin peşine düşen insanların samimiyeti kolonya gibi uçucu.

He canım, kıtlık kıran...

He canım. Biz böyle güzeliz. Olduğumuz kadar.
Böyle ana yemek yanında az pilav.
Yemek öncesi az çorba.
Bu kadar.

Özensiz olmak da güzel, düşünmeden yaşamak.
Diğer türlüsü sorumluluk demek.
Sorumluluğu kim sever.
Sevişip geçelim.
Geçelim sevişip.
Sadece sevişelim.
Sonra geçelim.
Senin dediğin gibi olsun bu sefer.