4 Mart 2014 Salı

Delilerden sen anlarsın seviş onlarla.


Mutlu olmak için bir sürü faktörün bir araya gelmesi gerekir.
Mutsuzluk için tek neden yeter.
Emrah Serbes.

Her nefes alışımda beynime beyaz beyaz toz zerrecikleri doluyor.
Beni mutlu ettiğini sandığım ne varsa beni delirtiyor,paranoyaklaştırıyor.
Zihnimin berraklığına gölge etmekten başka bir alameti farikası olmayan bu boktan hayatın her kısmından tiksiniyorum.
Sonra bir anda bu hayatı öyle çok seviyorum ki...
Dengesizlik kanımın içinden yavaşça akıp çeperlerime baskı uyguluyor.
Zonkluyorum.
Herhangi bir yerim değil zonklayan, benim. Bizzat ben zonkluyorum.
73 kiloluk bir zonkum.
Tir tir titreyen ellerimle sigara yakmaya çalışıyorum.
Ah bu ahmak ıslatan yağmurlar.
Dünya bana karşı bu günlerde herhalde diye düşünüyorum.
Sigarayı bırakamasam da bir süre mecburi ara veriyorum.
Delirmemek elde değil diyorum kendime.
"Bu boktan dünyada delirmemek elde değil..."
Yaşamak savaştır demiş Seneca. Ne ala.
Daha mühimi ve hatta daha acısı şu ki bu savaşta sana doğrultulan silahların tetiğinde hep en sevdiklerinin işaret parmakları oluyor.
Sonra diyorum ki ne kadar kolay değil mi?
Tüm dünyanın sana karşı olduğuna inanmak ne kolay.
Hiç bir yanlış yapmamana  rağmen seni üzen insanların varlığı içten içe mutsuzluğuna bir kalkan oluyor değil mi diyorum.
Kendime diyorum.
Aynada.
Sonuna da ağız dolusu bir puşt ekliyorum.
"Kendine gel"
Sonra bakıyorum ki kendime gelmemin bir manası yok.
İnsan yalnızken neden doğru olsun ki.
Doğru olmak iletişim ve ilişkilerimizin devamı için zaruri.
Yalnızım zaten diyorum, doğru olmaya ne gerek var.
Bırakıyorum doğru olmayı.
Bir banka oturuyorum.
Bankın üzerinde silinmiş bir yazı güçlükle okunuyor:
"Saffet Semerci bu bankta delirdi".
Cebimden çıkardığım anahtarı bir hattat inceliği ile harflerin damarları arasında var gücümle bastırarak gezdiriyorum.
Yazı belirginleşiyor.
Artık herkes bu bankın bir deliye ev sahipliği yaptığını bilecek diyorum.
Bileceksiniz ulan.
Bankın ağacın altına düşen kısmına oturuyorum.
İlk iş cebimden çıkardığım telefonumu yanıbaşımda duran çöp kutusuna bırakıyorum.
Kravatımı sıyırıp yanımda ki meşe ağacının gövdesine sarıyorum.
Sonra onca yeşilin içinde tek başına bembeyaz duran bir papatya görüp ona sarılmaya çalışıyorum.
Kollarım çok büyük, sevmek isterken papatyayı öldürüyorum.
Bu beni kahrediyor.
Tekrar banka dönüp bir sigara yakıyorum. Ölmüş papatyayı da bankın üzerine koyuyorum.
Ağlıyorum.
"Seni sevmek istemiştim sadece"
"Konuşmayayım diyorum ama bu yaptığın çok ayıp. Sırf beni cezalandırmak için öldün biliyorum"
"Ölmesen olmaz mı"
"Söz hiç bir yaprağını koparmayacağım."
"Ey papatya hiç güzel şeyler ölür mü. Hadi tatlım kalk ayağa"
"Papatya ne olur"
"Kalk lan hayatını siktiğim. Kalk. Yeter işte. Bok gibi hissettim kendimi kalk artık."
"Siz ne bakıyosunuz lan amına koduğumun çocukları"
"Siktir git sende teyze ya"
"Teyze özür dilerim öyle demek istemedim."
"Papatyam ölünce birden..."
"Teyze..."
Parça parça deliriyorum.Farkındayım.
Delirirken ağzımdan çıkanlar bir havai fişek gösterisini andırıyor
Ben barut fıçıları üzerinde raks eden adem oğluyum. Ağzımda sigaram. Düşürüsem bomm.
Ama korkmuyorum.
Korkmak akıllı adam işidir.
Sadece çok üzülüyorum.
Üzülmek deli adam işidir çünkü.
Herşeyden hiçe dönüşümü izliyorum.
Süblimleşiyorum. Bitiyorum. Kaybediyorum.
Anahtarımı alıp bankta yazan "Saffet Semerci bu bankta delirdi" yazısının altına bir not düşüyorum.

"me too
04.03.2014"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder