27 Aralık 2013 Cuma

om mani padme hum!


                                   
yalniz etrafinda nefes almaliyim
Asaf Halet Çelebi

Senin tavrında bir melodi var.
Halinde bir ritm.
Vazgeçmeyelim sevişmekten istiyorum
Aşk konusunda mutlak bir bilinç
Müzik olmadan devrim olur mu?
Taksim karışık beni bekleme hiç.

Bu aşk dediğin acemi bir şairde hep bir kafiye tasası


Sana beyaz oje alacağım!
Bu yanımda kalacaksın demek
"Toz topraktan etime renk veren rabbim"
Elbet bir plan yapmıştır benimle de ilgili.
Hamdım piştim
Bir hayal peşin düştüm
Kınından çıktı kılıç
Bileklerimde bir uzakdoğulu hafifliği
Üzgününm elimi bırakmalısın
Niyetim katliam çünkü

Kızım olursa adını diren koyacağım!

Miğdemizi falçatalarla yaracaklar hissediyorum
Parmak uçlarında biriktirdiğin şekerleri dudağıma sür
İlacı olmaz ölümün belki
Ama dudaklarımda pembe bir tad kalır.Sonsuz
Bir demli çay kırmızısı
Sigaranın izmaritine bulaşmış et parçası
Ve kendini tekrar edip duran dalga sesi
Yüzünde hep bir şey merak edermiş halinin sebebi meğerse
Burnunun bir soru işaretine benzemesi

Merdivenleri rengarenk yapacağız!
İstanbula daha çok yakışacak kerhane ışıklı köprülerinden
Gökkuşağı yapan ilk halk olarak biz
Altından geçecez her ayın ilk pazarı
Aşk diye bağırıp duran sesimiz
İşimiz bitince gökkuşağı ile
Toka yapacağım o merdivenlerden sana
Sahibi vurulan bir atın koşuşuna paralel dağılan saçlarını
Hizada tutsunlar diye.

Sol tarafımda dur uzaklaştıkça dengem bozuluyor!

Sen beni bir de kavgada gör, gururdan gözlerin dolardı
Sigaramın ucundaki külü asfalta düşürmeden dövüşürüm
Sırf sen güldüğünde dudağının kenarında biten mor menekşe
Hep mor menekşe olarak kalsın diye.

Sen yine de uyurken örtme pencereni
Bir bakarsın pat diye gelmişim bahar gibi

"ibrâhîm gönlümü put sanıp da kıran kim"

20 Aralık 2013 Cuma

Part-1








Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk
                                                                                                Turgut Uyar
               
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım 
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından 
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından 
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar 
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut 
Bu evleri atla bu evleri de bunları da 
Göğe bakalım
                                                                                                                                                    Turgut Uyar










Tabiatın tüm dengesi; yazın karpuz, kışın mandalina…
                Bu deli işi sonsuz kozmos; kayan yıldızlar ve bir sürü gezegen…
                Hepsi senin içindi aslında, benim içindi, bizim...
                Bir tutturmuştum sen diye öyle gidiyordu günlerim.
Sen.
Aysel…

İçi çivi dolu bir kafeste kuyruğu kesik bir aslan gibiydim. Canım acıdıkça kendimi sağa sola vuruyor, vurdukça acımı katlıyordum.
P harfini sevmiyordum adında yok diye.
                Ş harfine saygım sonsuzdu. Ş olmazsa aşk olmazdı ne de olsa.Sevişmek keza…
Senin bir halin vardı ben ona meftundum. Böyle başına buyruk kendi bildiğini okuyan bir hal... Senin ayak parmakların bile yer çekimine meydan okuyordu. Sen bunun için vardın sanki.
“Dünyaya karşı durmak ile meşhurdun.”
Gece bir sahil kenarında yakamozun altında uyuyakalmışsın. Güneş değil gece yakmış seni ondan böyle esmersin. Ondan halinde sahile vuran dalgaların coşkusu… Ondan böyle kıpır kıpır yengeç adımları geziniyor saç köklerinde. Dudaklarının rengi deniz kenarında her gördüğünde “dünyanın en büyülü taşını buldum işte” dedirten taşın renginden.
Ve eminim bizim oralardan bir sahil kenarı bu…
Göğsüne gömdüğün limon ağaçlarının kokusunu başka türlü açıklayamıyorum.
Aynı semtin çocuklarıyız.
Biliyorum.
Pencereden avluyu izliyorum bende o sırada, ağaçları, bankları… Kuşları sayıyorum beynim bulanıklaşıyor, uyuyorum. Sonra uyanıp aşık oluyorum sana. Sana o kadar güzel aşık oluyorum ki, hayat yayılıyor bedenime…
Pencerem avluya bakıyor. Sen biliyorsun zaten. Kocaman bir avlu… 3. Kattayım ben. Tepeden görüyorum. Oval bir boşluk... Biliyorsun. Etrafında banklar, biraz ötesi karınca yuvası gibi sıkışık ağaçlar… Ağaçların içinden bir yol uzuyor, bir yerine kadar görüyorum. Sonrası püfff…Sonrasını bilmiyorum.  Dünyam penceremin izin verdiği kadar geniş… Yolun iki kenarı da ağaç az önce dediğim gibi. Sıra sıra… Yarısı çam ağacı; öyle güzel kokuyorlar ki… Birkaç kiraz, gerisi ise hiç bilmediğim şeyler. Ben onlara Aysel diyorum. Adını bilmediğim güzel ne varsa evrende Aysel benim için. Banklarda oturup hafta da iki bilemedin üç kere yaktığın sigaraları seninle içiyorum. Hepsi Aysel işte… Belli sevdiğin var her sigara en fazla üç nefes dayanıyor sana.
Aysel renk olsan beyaz olurdun.
Çok hızlı sigara içiyorsun, korkum sana bir şey olacak.
Sonra değiştikçe mevsimler ara sıra kuşlar geliyor penceremin önüne. Şans o ya Fırat o sırada müzik açmış oluyor. Ne zaman bir kuş görsem Fırat kesin müzik açmış oluyor. Ben ne zaman kuş görsem…  Keşke hep kuş görsem…
Vazgeçiyorum sonra her şeyden. Seni izliyorum. Güneş açmış, sen yine sahile inmişsin. Böyle beyaz bir elbise… O kadar güzel bir elbise ki üstünde uçuşuyor. Fakülte çıkışında gidilen evlerde içilen ilk sigaranın verdiği huzur bunun yanında düğün sabahı dudağında uçuk çıkan gelinin durumu kadar çirkin… Sen o halinle ayak bileklerine kadar kuma gömülmüşsün. Hemen hemen kahvenin aynı tonunu paylaştığın kumla birleşiyorsun. Tüm sahil bir parçan… Ben seni izliyorum. Cesur adam sevişir, korkak adam aşık olur… Aşığım sana. Seni sadece izliyorum.
Ayaklarını arada suya değdiriyorsun. Sanki küçük bir çocuk denizi şekerli yapmak için topitopunu denize sokup çıkarıyormuş gibi… Ayakların denizin tüm homojen yapısını bozuyor. Sen dengeyi bozuyorsun. Ve sen bunu hep yapıyorsun.
Diz kapakların bir yaş pastanın ortasına konulan bonibon gibi duruyorlar. Ondan dizlerini denize sokmuyorsun. Sadece ayakbileklerini… Biliyormusun ben bunu Fırat’a hep anlatıyorum, Fırat benimle hep kafa buluyor. Fırat’a göre senin diz kapakların facebookta atılan bir mesaj gibi…
?
Sadece bir soru işareti gibi yani. Merak uyandırıyorlar. Halbu ki bu o kadar saçma ki… Çünkü boynun kafalarda hiç soru işareti bırakmayacak kadar davetkar.
Fırat ile sen konusunda hiç anlaşamıyoruz. Anlaşmamızı da bekleme zaten . Aşkta mutabakat olmaz.
Dönüp seni izlemeye devam ediyorum. Tombul ve çirkin bir adamın önünden geçiyorsun. Piç kurusu sana bakıp bakıp duruyor. Sağ tarafında çekik gözlü Yörük bir teyzenin haşlamak için şalvarında mısır koçanı temizlediği barakası var ve senin geçmen üç adıma bakıyor. Bir an bile göz hapsimden çıkmıyorsun. Yürüdüğün yerde bir kalabalık görüyorum. Sağ çaprazında ki Polis kampının önünde. Söğüt ağaçlarının arasından bir grup çıkıyor. Siyah kapşonlu zenci adamlar çıkıyor... Zenciler mi yoksa çok yenmiş Güneyli çocuklar mı kestiremiyorum. Ama salak olduklarına eminim. Çünkü bu hava da kapşon takılmaz.
Kalabalık bir anda bağırışmaya başlıyor. Herkes o yöne dönüyor. Çekil ordan diye yalvarıyorum sana.
 Çekil ordan herkes o tarafa bakıyor seni görecekler…


9 Aralık 2013 Pazartesi

Biz sosyalistler biraz romantik oluruz. O yüzden inancımız tam olarak şudur. Sonunda iyiler kazanacak…


AKP ve temsil ettiği zihniyetle sorunlarım var.
Özgürlük deyip de neyin özgürlük olduğuna karar veren megolomanları sevmiyorum. 
Kendisinin insanların yaşam alanlarını belirleme konusunda  tek yetkili unsur olduğunu düşünecek kadar zafer sarhoşu olan insanları anlayamıyorum da.Halkına bu kadar tırnak içinde “gevşek” ve ciddiyetten yoksun davranan, göz göre göre yalan söyleyen ve sonrasında bir şey olmamış gibi pişkin pişkin gülen insanlar çoğaldıkça umudum azalıyor. Gencecik çocukları büyük bir kin ve nefretle katleden, halkına ve Anadolu halkını oluşturan tüm bileşenlere asilimilasyon politikası ile saldıran bir devlet yapısına tahamülüm yok. İçi boşaltılmış milli ve dini değerler üzerinden ajitasyon yapan, her geçen gün çirkin yüzünü göstermekten çekinmeyen bir egemen sınıf gerçeği tüylerimi diken diken ediyor. Cumhuriyet değerlerine saldırmak ile eleştirilen fakat gerçeğe baktığımızda cumhuriyet rejiminin yönetimi bir grup adama devreden oligarşik gerçekliğine körü körüne bağlı bu gerici ve karanlık ideolojiden nefret ediyorum. Bunlar -ki bu ayrımcı dil artık zaruri bir hal almıştır- devlet organlarını kullanarak kendilerine bir güç atfetmekte ve devlet organlarını şiddetlerinin ve intikamlarının bir enstürmanı olarak kullanmaktadırlar. Zalimdirler. Ezilen insanların duygu yoğunluğunu ve incinmişliklerini kendi zenginleşmeleri ve güçlenmeleri için bir silah olarak kullanmaktadırlar. İki yüzlüdürler.
Gezi Süreci sonrası “Beyaz Türk” diye tabir edilen insanlarda popüler deyimi ile bir Kürt Realitesi şekillenmeye başladı. “Bize bunları yapan Doğuda ki kardeşlerimize Allah bilir bunca zaman neler yapmışlardır” gibi masumane ve gayet doğal bir his kucaklaşmamıza ve anlaşmamıza sebebiyet verdi. Bu sebeple bu süreçte hayatını kaybeden kardeşlerimizi hep güzel hatırlayacağız. Onlar ki bizim yaşayarak değiştiremediğimiz düzeni dövüşerek hayatlarından vazgeçerek değiştirecek kadar güzel çocuklardı. Hepsi bizim kardeşimizdir. Anaları anamız acıları acımızdır. Biz sarılmayı ve gerçekten mutlu olmayı saf ve pürüzsüz bir eşitliği gördük. İlk defa demokrasiyi yaşadık.  Üç tane ağaç için başlayan süreç bize her geçen gün kendimizi bir kez daha hatırlattı. Ama ne yazık ki devlet olgusunun bu kadar güçlendiği ve kurumsallaştığı her toplumda olduğu gibi bu süreç hemen tasfiye edilmeye ve itibarsızlaştırılmaya başlandı. “İlk üç gün iyiydi de sonra olanlar … “ ile başlayan revizyonist dil aslında zenginliklerini kaybetmekten korkan egemen sınıfın boş lakırtılarıydı. Gerçek aşikardı. Altlarında ki halı çekilmiş bir kere tekerlerine çomak sokulmuştu. Bu zihniyetin gün be gün öfkelenmesinin pervasızlaşmasının yalanlarla halkını kandırmaya çalışmasının tek sebebi buydu. Amed’de İbo ile Şivan’a konser verdirip üzerine ordaki halkı göz göre göre kurşunlamak, sonrasında şunu diyebilmek içindi.
“Bunlar sürece zarar vermek isteyenler”
Yalan. 
Göz göre göre yalan söylemeye devam ediyor. Üslubu ve çözüm metodları zaten sorunu doğru anlayamamış olduğunun resmidir. Anadolu topraklarında Kürt Halkı özelinde tüm azınlıklara yapılan baskıcı ve zorba tutumunu değiştirmek için önce kendini eleştirmesini beklediğimiz egemen sınıf bundan uzakta bir siyaset gütmektedir. Kürt sorununu çözmek için masaya Kürt Halkı üzerinde ve kürt sosyalist mücadelesi içerisinde önemli bir güce sahip olan insanlarla daha önemlisi sorunun asıl muhatapları ile konuşmaktansa devşirme bir figür ile el sıkışmak neyin nesidir. Barzani kürt hareketi için tabi ki çok önemli ve büyük bir isimdir . Ama Türkiye Cumhuriyet’i Devleti bu kürt sorunun çözümü için neden Barzani ile bir gösteri yapmıştır. Cevap çok açık. Artık kürt sorununu bir Türkiye sorunu olmaktan çıkarmak bir bölge sorunu haline getirmek istemektedir. Böylece artık Kürt Sorunu kapitalizmin bir konusu olacaktır. Bu sebeple şu toprakların görüp görebileceği en önemli barış hareketi olabilecek bir olayı sünnet düğününe çevirip İbo ve Şivan’a şarkı söylettirmek hiç de şaşırılacak bir şey değildir. Bu insanların vizyonu budur. Şivan Perver konusuna hiç girmeyeceğim bile. Öyle bir söz söyleme hakkım olduğunu düşünmüyorum. Şivan Perver’in hiçbirzaman borcu yoktur konu Kürt sorunu ise Şivan hep alacaklıdır. Gönül başka isterdi ama dediğim gibi Şivan Perver böyle istemiş ve böyle olmuştur.
Sahneye çıkıp da Kürdistan deyişine, Şivan’ı topraklarına geri çağırışına kanmayacağız. Senin ne kadar yalancı ve çıkarcı olduğunu biliyoruz çünkü. Seni Roboski’de gördük. Rojava’da, Armutlu’da,Gazi Mahallesi’nde, Tuzluçayırda gördük. Seni son birkaç gündür Gever’de Yüksekova da görüyoruz. Seni Suriye konusunda gördük. Düşmanının kalbini yiyecek kadar şerefsiz ve haysiyetsiz insanları korurken de gördük seni. Sana karşı sesini yükselten herkese saldırırken gördük. Seni rahatsız edebilecek her soru soran kişiye” seni kimin konuşturduğunu biliyorum” diyecek kadar basit bir dille nasıl buralara kadar geldin anlamak mümkün değil. Demokratikleşme paketi adı altında ne yaptığını kendinin de anlamadığı bir dönüşüm sürecine soktuğun ülkenin halkları olarak özgürlükten anlamadığını da biliyoruz. Hrant Dink’in katledilişi sırasında da tanıdık seni. Kemal Kılıçdaroğlu için “soy sop” siyaseti yaptığında da tanımıştık zaten. Sırıta sırıta "gemicik yahu gemi değil" dediğinde de anlamıştık seni. Şimdi de sevmediğin herkesi hapislere attırmandan da anlıyoruz nasıl bir adam olduğunu. Ki sen hapse düşünceleri için atılmış bir insan olarak bu konuda daha hassas olman gerekirken herkesi tıkıyorsun cezaevlerine. İnsanları fişliyorsun. Dinletiyorsun takip ettiriyorsun. Giyimine içkisine yemesine karışıyorsun. Halkı bölüp paranoyaklaştırıyorsun. Kötü insanların hep bir sebebi olur ama sen neden böylesin Tayyip anlamıyorum.
Tek sen değil tabi muahelefeti de unutmamak lazım.
Muhalefetle ilgili sorunlarımı da senin üzerinden dökeyim masaya. Herkesi CHP’li sanmıyor musun çıldırtırsın adamı. CHP’li değiliz Tayyip Bey. Hatta şöyle diyeyim senden daha çok sorunumuz var CHP ile. Kendini solcu diye tanımlayan bu parti ile bizim kavgamız solcular olarak daha büyük. Ermenilerin, Kürtlerin ve türlü türlü tüm azınlıkların uğradığı ve uğramakta olduğu kültürel katliamların ve hatta bir adım ötesinde silahlı saldırıların mimari bir zihniyetten bahsediyoruz burada. İlk kurulduğu günden bu yana işçi ve emekçı sınıfı değersizleştirip ülkeyi bir grup patrona peşkeş çeken ve brujava sınıfının oyuncağı yapan, tüm kaynakları belirli bir sınıfın zenginleşmesi için onların hizmetine sunan militarist zihniyetle bizim derdimiz daha büyük. Senin anlayamayacağın ve hiçbir zaman da çözemeyeceğin bir hesaplaşma bizimkisi. Onların solculuk adı altında ki faşist tutumları ile ilgili büyük kaygılarımız var. Bu coğrafyaya ait sorunların hepsine bakış açılarını biliyoruz ve hiç birinde aynı şekilde düşünmüyoruz. Türbanla meclise girilmesini protesto etmelerini anlıyoruz onlara yakıştırıyoruz fakat sahiplenmiyoruz. Kürt ile Türk eşit dedirtemezsiniz sözlerini yadırgamıyoruz tam tersine zihniyetlerine cuk oturduğunu düşünüyoruz. Seküler dünya bakışı diye bir din fobisi oluşturduklarını ve bu saçma korkuları yüzünden sizin oyun alanınızı isteyerek veya istemeyerek güçlendirdiklerini de farkındayız. CHP gibi bir alternatifin varlığından duyduğunuz derin huzur gözlerinizden okunuyor haklısınız da. Askerleri rejimin bir koruyucu unsuru olarak gören kokuşmuş ideolojilerinden ve yürüttükleri tanklardan nefret ediyoruz. Biz onlardan değiliz biz onlardan çok çekenleriz. Sizden çok çekenleriz hem de. 

Uzatmamak lazım. Biz bir üçüncü yol istiyoruz. Denedik ve gördük ki oluyormuş da,. Herkesin eşit olduğu bir yapı. Saygılı,yabancılaştırmayan,dinleyen,anlayan bir his…  Sivil ve özgür bir toplum… Nasıl da sıradan şeylerin savunucusuyuz halbu ki. Para, güç şiarınızı öyle bir eğip bükmüş ki, insan olmanın bizatihi gerekliliklerini isteyen bizler marjinal oluyoruz. Eşit paylaşım demeyi marjinal görecek kadar insan olmaktan uzaklaşan sizler, insanların gözlerini boyamak için bu gün dini yarın dili öbür gün rengi üst kimlik yapma çabası ile toplumun homojen yapısını bozmaya devam edin. Kaos sizin gibi insan kanından beslenenler için hep fırsat demektir. Halkları birbirine kırdırıp elinizi avuşturun başlarında. Siz yaşam denen ekolojinin leş yiyicileri, akbabaları… Kapitalizmin o köpek dişleri etimizde dökülecek bu sefer. Biz artık zulmünüzden bıktık. Siz bir kere korkmaya başladınız. Siz gidicisiniz.
Biz sosyalistler biraz romantik oluruz. O yüzden inancımız tam olarak şudur.

Sonunda iyiler kazanacak…

* Yazıda MHP ve BDP ile ilgili bir yorum olmaması bu yapılarla sorunumuz olmaması demek değil. Başka bir zaman da onları yazarız. Ama BDP sıralarında ki akli selimlerin kendi siyaset metodlarını anlayan bizim gibi insanları kendi acıları üzerinden dışlamaları hoş değil. Ve Sırrı Sıkık denen milletvekilinin o bayana söylemiş olduğ pis ve seviyesiz laflar yüzünden özür dileyememesini de tiksinerek izledim. Acaba gerçekten sizi olduğunuzdan önemli mi görmüşüz. Barışın bir unsuru olarak bu kadar umursamaz özensiz ve kaba dilinizle derman değil dert olursunuz sadece. Sırrı Sakık özelinden bu mücadele için de olup da sadece Kürtler'in acı çektiğini sanan kişilere de seslenmek istiyorum. Dostum bu gün Tayyip'i protesto için sokağa döküldük diye yarın sana karşı sokağa çıkmayacağız demek değil bu.

Bu bir Kürt Halkı kavgası değil Anadolu Halkları kavgasıdır. Kanayan tek yaramız Kürt yarası değildir.

7 Kasım 2013 Perşembe

Bir fırtta döner başım/ Beni bir öpsen yaza döner kışım...(Ahmet Kaya eşliğinde okunması şiddetle tavsiye olunur)


Dünyayı hangi renge boyamak istersin!
Ben siyah çünkü insanları sevmiyorum
Ama bazen kırmızı tutku şehvet hırs; Beşiktaş Ulan!
Bazen Pembe, sadece kardeşimi düşündüğümden
Bazen Yeşil, yeşil çözer beni her istediğimde
Bazen beyaz, çoğu zaman beyaz hatta
Beyaz Sensin çünkü.

Bir bulmaca gibi yaşamak,
Sen bir ucundan
ben bir ucundan dolduruyoruz
Resimdeki sanatçı Suavi
Mısırda bir nehir bilmiyorum
Eski dilde su ne demek der gibi bakıyorsun bana
Beceremiyoruz, kalkıyorsun. Dolaptan iki bira çıkarıp
İlkini dişinle açıyorsun
Sonra balkondan aşağı tükürüp kapağı
Ertesinde balkondan sarkıp izliyorsun
Bir ayağın havada neredeyse
Tehlikeli ne varsa yapıyorsun.


Kafamı dağtma gülümseyip
Bahar vakti zaten ruh halim,
Toprak kokusu ince bir esinti ve tabak gibi güneş
Bozma dengemi,
Gülme kafelerde ağız dolusu bana
Banklarda, hayatın olduğu her yerde.Vapur.Da.
Sokaklarda gülme
Deniz kenarına atılmış bir beyaz tahta masa.Gülme!
Üstü rakı balık roka,
Ben çok yakışıklıyım, ciddiyim gülme.
Bir ucunda sen diğerinde ben
Dalga sesleri duvarın süsü
Ve gülünce sen
Ağzının içinde mühim bir olay için sakladığın belli olan
İnciler masaya dökülüyor.
Dikkatim dağılıyor.Gülme!
İki dal sigaramız var lakin yalnız bir kibritimiz
Dikkatli olmalıyız.














Bu gün bu sokak benim,
Bu apartman bu ev hatta her şey benim.
Cebimde iki tütün kağıdı,
Koltuk altımda ince ama ağır 1848 yapımı bir kurşun
Gözbebeklerimde Sakallı bir adam, görsen kesin bilirsin
Aklımın bir köşesinde sen, diğer kısımlar hercümerç
Kalbimin sınırlarına uçan tekmelerle taciz edende sensin
Tek kişilik festival, rengarenk bir tual zihnim
Her şey benim sen benimsin sonra,
Nazım'ın Piraye için yazdığı şiirler benim
İstediğini alabilirsin
Ve yanımdayken korkmana da gerek yok hiç
Bak ne kadar kocaman kollarım
Altında sen ve küçük dünyan
Gel burası evin olabilir hem bakarsın
Dedim ya burada hiç kaybolmazsın
Çünkü Kadıköy'de tüm sokaklar denize dökülür.








9 Ekim 2013 Çarşamba

Padişahım çok yaşa!



Allah bu günlerde bana karşı çok gaddar
İncecik bir ipte raksa zorlanmış alkolik palyaçoyum
Altım aslan kafesi
Padişahın sarayından sürülen bir cüceyim belki de
Padişahım çok yaşa!
Şu köşede kıvrılıp yatamaz mıyım yine de

Allah bu günlerde bana karşı çok realist
Babamın saçları beyazdan geçilmiyor
Faturalar desen diz boyu,
Annem üflesen düşecek garibim uçurum kenarında
Sağlık! kim kaybetmişte biz bulalım be hey dürzü
Sen sevgilim! yinede gir koluma.

Allah bu günlerde bana karşı çok unutkan
Bütün dualarımı duymazdan geliyor
Bürokratik sorunlardan ertelendiğini düşünmek istiyorum
Kim bilir belki de melekleri çok meşguldür.
Allah’ım yine de yaparsın isteklerimi sana cezerye getiririm
Güven bana Mersin’in cezeryesi pek meşhurdur

Allah bu günlerde tamamen bana karşı
İnönü’ye deplasmana gelmiş bir avuç İsrailli kadar korkuyorum
Sanki birisi sırtlayıp tüm dünyayı
Şaka olsun diye kucağıma bırakacak
Sevgilim var bir tek. O çok sever beni belli edemezse de
Ne yaparsın ama işte hayat bizi bir müddet ayıracak.

Allah bu günlerde bana karşı çok hassas
İki liraya alınan cam bardak gibi her an kırılacak endişesi
Kendine has cezalandırma metotlarını düşündükçe korkuyorum
Biliyorum gözü hep üzerimde sakallı bir amca o
Üstünde şile bezi
En ufacık şüpheye düşsem ondan anında vuruyor sopayı
Dedim ya Allah bu günlerde bana karşı çok duygusal
Zorlasam da olmuyor kendimi. Affet!
İsteklerin ikibinli yıllara nazaran çok marjinal!

Ben bu günlerde iyi bir şeyler hissediyorum Allah’a karşı
Sevmekten fazla ne yapabilirim senin için. Bilmiyorum
Hem biliyorum çiçek dediğinin dökülmesi kadar açması da olağan
Ve ne mutluyum ki dişlerin dudaklarının içinde ilelebet
Kalacak payidar.
Hassasiyetimi anla sevgilim.
Dişlerin bize eski bir kavimden yadigar.
Hem Allah’ın İsa’yı benden çok sevdiğine katiyen inanmam.
Ben O’nu İsa’dan çok sevsem hoşuna gider mi hiç!
Mesela sen beni daha az sevsen ben hiçbir şeye dayanamam
Saçmalama!
Sen yokken ki acımı dindirmek için bir bismillah yeter mi hiç!
Allah ile bir dargın bir barışığız.
Belki de bu yazdıklarım hoşuna gitmeyecek hiç
Ama anla beni sen ki her şeye can üflemişsin
Bilmezmisin ki başa gelen kötü herşey hırstan olur
Seni ne kadar sevdiğini söylememe gerek bile yok.Biliyorsun
Ama konu bensem sevgilim Müslüman olduğundan daha kıskanç olur
İşin özü bu bir barış çubuğudur.
İstiyorum ki kozmos bir az da bize kafa yorsun
Bende üstüme düşen her şeyi yapacağım söz.
Yalnız bir şeyi daha merak ediyorum.
Ben kanepede dertli dertli dönerken sen rahat yatıyor musun?
O değil de gerçekten altımıza odun atıyor musun?

Seni seviyorum.




20 Eylül 2013 Cuma

Ethem.Kardeşim!

Seni tanımıyorum ama fotoğraflarına baktım ağabeylerinin kardeşlerinin yazdıklarını okudum. Aynı şekilde büyümüşüz, muhtemelen aynı şarkıları dinleyip aynı şairlerin şiirlerini ezberleyip aynı kitapları okumuşuz….  Biz farklı yataklarda farklı şehirlerde uyumuşuz ama aynı düşü görmüşüz, aynı hayale inanmışız. Ethem, kardeşim, yürekli yiğit yoldaşım ne hazin ki sen benden daha çok inanmış ve sahip çıkmışsın gördüğümüz rüyaya… Bana kendimi kötü hissettiriyorsun Ethem. “Cesaret bulaşıcıdır korku geçici” der gibi bir bakışın var ya banka çömelmiş dururken… O bakışın bir kurşun olup deliyor içimi. Kurşun dedim Ethem, sakın senin canına değen şey ile aynı düşünme. Sana değen bir kahpenin çaresizliğiydi. Kurşun değil o. Sen inanmışsın bir rüyaya o yüzden uyanmak istememişsin. Bu ölmek değil kimse inandıramaz beni öldüğüne. Sen öyle sevmişsin ki düşlerini sadece uyanmak istemiyorsun. Hepsi bu. Ölmek çirkin, yaşamayı bu kadar seven insan ölür mü hiç?
Ethem kardeşim, seni kötü göstermeye çalışanlar var hep de olacaklar. Biz bu toprakların zulüm görmüş çocukları… Anadolu halkları… Alevisi, Kürdü, Ermenisi, Süryanisi daha nicesi… Ethem güzel çocuk. Sana bana kötü diyecekler. Ali’ye kötü Ahmet’e bölücü, diğerine terörist, berikine marjinal… Çapulcu kelimesini bilerek kullanmadım çünkü o kelime bizi itibarsızlaştırmak hayalimizi sulandırmak için seçilmiş bir şey. Ağzımıza pelesenk olsun istemedim. Devrimcisin sen. Biz devrimciyiz. Hiç bitmemiş bir ateşin külleri şimdi Anadolu’da, her rüzgarda dört bir yana dağılıyor. Aynı yaşamışız dediysem tamamen aynı değil ama. Sen işçi adamsın yoksulluk görmüşsün belli. Biz senden iyi büyümüş çocuklarız. Ama bu bizi farklı yapmıyor. Biz aynı düşe inanmışız dedim ya… Senle çay içtiğimizi düşündüm Ethem, dünya ile ilgili konuştuğumuzu, bir sigara yaktığımızı, demli bir çay…Kadınlar ile ilgili konuşurduk biraz. Bırak Ethem aslan gibi adamsın, bir kız babası olsam senin gibi bir damadım olsun isterdim. Bunu merak ediyorum Ethem gönlünün düştüğü kimse varmıydı?
Ethem biz aynı yaştayız madem senin o koca gövden neden benden yüzyıl daha yaşlı duruyor. Sus Ethem cevap verme ben biliyorum. İşte o “neden” her ne ise bir daha hiçbir çocuğun erkenden yaşlanmasına sebep olmasın diye sokaklardayız biz.O neden her ne ise bitsin diye… Yüzsüzce, gözümüzün içine baka baka yalan söyleyen iktidar gitsin diye… Biz bu ülkeyi bölmek istemiyoruz, biz birleşmek istiyoruz… Aşk istiyoruz biz, bu coğrafyada barış özgürlük istiyoruz… Ne istiyorsak Ethem biliyoruz ki sen bizden çok istiyorsun. Direniyoruz  ve en çok da senin bu günleri görememene üzülüyorum. Ben hiç inanmadım ölen insanların bizi gördüğüne ölen ölmüş biten bitmiştir.Biz bu dünyanın evlatlarıyız sonrası için bir fikrim olmadı hiç. Ama inanmak istiyorum Ethem bizi bir yerlerden izlediğine inanmak. Ankara’yı,Gazi’yi,Gezi’yi,Tuzluçayır’ı,aslan gibi anneni kardeşlerini,Ali İsmail’i, Medeni’yi, Berkin’i , Ahmet’i, Mehmet’i…
Ethem vazgeçtim görme hiçbir şeyi. Cenazene bile müdahele eden bu faşistleri görme. Hala aynı terane, yok bölücülerdi yok polise taş attılar yok dış güçler kullandı bunları falan filan… Duyma bunları kardeşim. Anan anamız abin abimiz kardeşin kardeşimiz… İçin rahat olsun.
Ethem senin kadar cesur olamadım diye kızma bana. Sen bize bir bakış bıraktın, bir duruş… Sen bize bir akıl bıraktın bir cesaret… Ethem biz de çocuklarımıza güzel bir dünya bırakacaz. İnancımız tam artık. Kazova’da olanları gördükçe,Tuzluçayırı bildikçe inancımız artıyor.
Ethem bilirsin o türküyü eminim.Başına bir hal gelirse canım, dağlara gel dağlara… Ethem’im kardeşim bir gün senle çıkalım dağlara. Ahmet Kaya’dan bir şarkı söyle sen, başkası da olur sen ne seviyorsan o olsun. Farketmez. Biz çay içerdik senle bir de sigara yanında. Konuşur türküler söyler sigaralar döndürürdük. Ethem boğazımda düğüm düğüm bir sızı var.

Kalkamazmısın ayağa?