10 Ağustos 2014 Pazar

Mektup

"sevgili canım,

galiba, tek çıkar yol sana durup dinlenmeden yazmak. hoş, bütün işim seni düşünmek ya. bu bok soyu alışkanlıklar, töreler, günah sevap ve ayıplar köleliği olmasa.. bütün tedirginliğimiz bundan. bundan, yüzünü hayalledikçe ağzımın açılması. şiirimdeki korkunç çırpınış, doymazlığım ve ölesiye beni terk etmeyecek hiçlik.. tanrıların beni kandırabilmelerini isterdim yahut ölümün anlamlı bir nen* olmasını. oldum olası idealist değilim. materyalist felsefe çok şeyler verdi ama doyurmuş, kandırmış değil beni. ya sen olmasaydın? büsbütün iğrenç bulacaktım evreni. saçmalamıyorum ya? seninle, yüzyılların hayvan ötesi tutukluğuna ve donan insan düşüncesine bir can, bir haysiyet verebiliriz gibime geliyor. yalansız, riyasız, çıkarsız bir haysiyet. belki ömrümüz yetmez başarmaya, hiç değilse en zekilere ve teşnelere* duyurabiliriz. şimdi birileri olsa "boş ver bu iri lafları, yaşayalım" derdi. yaşamak, burnunu, kulaklarını, gözlerini ve oralarını unutarak yaşaması mümkün mü bizim gibilerin? ben bütün bu -belki de manasız- iç sıkıntılarından senin var olduğunu hatırlayarak sıyrıllıyorum. bir pınar, bir dağ suyu gibi dinlendiriyor, kandırıyorsun. bu bakımdan gelmiş geçmiş ademoğulları içinde şüphesiz en şanslı durumdayım. nasıl kıvranıyor, gizliden gizli seviniyorum bilsen.. kimseler yaşamadı bunu diyorum. kırılmış, balta yemiş ve sesi kuyularda boğulmuş biriyim, doğru. ama seni tanıyorum. kimselerin tanıyamayacağı, belki bakıp kabataslak içinden geçireceği seni.. ne dersin, düşünmenin ilmini alıyor muyum acep? sen psikolojiyi benden iyi biliyorsun -daha doğrusu benim bir bok bildiğim yok-. bu bahiste de gene en doğru sen düşünürsün. bildiğim ve cesaretle söyleyebileceğim tek şey, abstrait* olarak "düşünce"yi bile sensiz ele alamadığımdır. düşünceyi ve evreni. hiç de dar bir görüş değil bu. aksine ufkum, dehşetli genişliyor. bilmem bu halime ne dersin dostum?

sağlığına, kocandan memnun olmana çok seviniyorum lakin tembelliğine ve bana çok geç yazmana gitgite içerliyorum ha. sana kızılmaz oysa. kırılınmaz. belki de kırgınlığım kendime. seni ve çevreni rahatsız edeceğimi aklıma getirmeden, paldur küldür mektup yazışım bir intihardır belki de. ödüm kopuyor leyla. seni kırarım, üzerim yahut bunlara sebep olurum diye. ben ki dünyada -gelmiş geçmiş- üç beş kişiden gayrısına saygı duymadım. "dost- dost diye hayaline daldığım - dost ise çevirmiş yüzünü benden - hani dost uğrunca can baş verenler? - evvel kekitmezdi* gözünü benden.", müthiş bir türkü. şairi* de çok çekmiş anlaşılan. bak, yaşamış, dövüşmüş, yenilmiş, kelle vermiş gitmişler. türküleri kalmış. bizler insan olalım, sevişelim, kötülüklerin kökünü kurutalım diye, kalmış türküler.

sana mutlaka geleceğim. ne bok yerse yesin kötüler, sana mutlaka geleceğim. pusuda fırsat kolluyorum şimdi.bir an bile yalnız, sıkıntılı kalmana dayanamam. palavra tabiriyle şerefli, gerçek anlamıyla yegane zevkli ve vazgeçemeyeceğim bir duyu bu. buna da "ne dersin?" diyeceğim.

oturup yazsana bana. boş vaktin çok. yazmaktan sıkılıyorsan, telefonunu ver de konuşur sorarım hiç değilse. hem "ne yaparsan yap, istersen küfret ama senin için aklıma bile getiremeyeceğim şeyleri düşünme" diyorsun, hem de ayda yılda bir mektubu reva görmüyorsun ahmet kuluna. bir zaman "bu merhamet" diye dellendim. sonra sana bunu yakıştırmanın namussuzluk olacağını düşünerek tiksindim bu duyudan. sahiden bazı çok eşekçe ihtimaller geçirmişim aklımdan. affet canım. senden daha mert ve daha erkek kim geldi ki bu dünyaya. uzaklıktan, ayrılıktan ve kötü günlerimin çokluğundan, anlaşılan. affet e mi? içimde tutamam, senin hakkında acı bir düşüncem olursa. söylemesem sana zehirlenirim. iyi ve güzel düşünleri de. zaten, senden gayrı güzel düşün olur mu ki?

...ne dost, ne güzel, ne ölünecek kızsın be. bu bok hengamede, bu delier, aptallar, eşekzadeler ve kısırlıklara rağmen sen varsın. sen yaşıyorsun. veyl* onlara ki seni tanımadan göçüp gitmişler. veyl, hala da tanımayanlara.

gözlerinden öperim canım. hemen yaz."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder