16 Şubat 2011 Çarşamba

KIRMIZININ İÇİNDEKİ ESMER YÜZLER..

Tahrir’ de bir tarih baştan yazıldı. Başını Tahrir’li gençlerin çektiği dünyanın en büyük halayı nasılda kutluyor zaferini dizlerini yere vura vura. İzledikçe olanları insanın kamu malına zarar veresi geliyor. Ne sarsıcı. Lüks semtlerin modern meyhanelerinde devrim yoluyla ülkelerini kurtarmak isteyen güruhun suratında tokat gibi patladı Mısır. Hem de öyle romantik bir yüzü olmadan, öne çıkan bir lideri olmadan bir bütün olarak, Mısır halkı olarak yaptılar bunu. Ne bir Emiliano Zapataları vardı ne bir Deniz Gezmişleri ne bir Fıdel Castro’ları. Devrimin; iki kadeh şarap ve kalem tutan ellerin tekelinde olmadığını bir kez daha anlattı Tahrir’li gençler. Atılan sloganlarla, sıkılan yumruklarla ama her geçen saniye şiddetle büyüyen umutlarla anlattılar hem de. Zaten devrim olsun, direniş olsun esmer çocuklara hep daha fazla yakışmamış mıdır? Özgürlüğün rengi olmaz demeyin sakın, bakın siz de göreceksiniz.

Özgürlük kırmızının içindeki esmer yüzlerde saklıdır.

Sokağa inmeden, taş atmadan, gerektiğinde tüm dünyayı tek başına göğüslemeden kimsenin hakkını alamayacağını bir kez daha gördük. Ne güzedir ki yavaş yavaş insanlarda bitmeye başlayan devrim ateşi bir kez daha yandı. Devrimi sol jargonun ortasına yerleştirmeye çalışan kesimlerin nasıl da yüzleri kızardı görmediniz mi? İçten içe İslam yanlısı insanların yaptığı devrim olamaz diye bağırdılar aslında, duyan için. Adını koyamadılar. Aslında dediler; bu aslında bir darbe. Hadi oradan. Son tahlilde sakallı ve dini bütün insanlar yapınca bunu nasıl da düğümlendi dilleri. Gözlerine ışık tutulmuş keklik gibi kaldılar, hareketsiz, amaçsız. Aslında nasıl da tüm dünyanın tüm halkların sahiplenmesi gereken bir şeydi o meydanda olanlar. Tahrirde kızdı halk, sokaklara döküldüler 30 yıldır süren diktatörlüğe dur dediler. Mubarek’ in mutlakiyetinin yerini halkın memnuniyeti aldı sayelerinde. Henüz demokratik sürecini tamamlamamış, devrim bilinci tam oturmamış, ki biraz da bilerek oturtulmamış bir ülkenin onurlu mücadelesini görmemezlikten gelip işi ordu menşeili olmasına bağlamak biraz da art niyet gibi geliyor bana. Ne yazık. Eğer olduğunuz mevkiyi korumak ve hatta daha da vazgeçilmez olmak istiyorsanız etrafınızdakileri kendinizden başka çıkarı olmayan insanlara çevireceksiniz; tıpkı Mübarek’in 30 yıldır yaptığı gibi. Yerine kimseyi hazırlamadan, hatta büyük bir rahatlıkla bir yardımcı bile atamadan kendisine… Ta ki 10 gün önceye kadar. Son anda bir şeyleri kurtarmak adına yaptığı göstermelik blöfleri de yemedi kimse. Ne gururlu, ne özendirici. Olanlar o kadar rahatsız etti ki birilerini şimdi kuyruklarını kıstırıp kaçmak yerine “peki ne olacak bundan sonra” ya getirdiler konuyu. Oysa Mısır halkı şunu gösterdi ki ne olacak bilmiyoruz ama ne olursa olsun olan o halkın istediği olacak. En azından bir daha istemediklerinin olmasına izin vermeyecekler. Bir kere kazanan insan bir daha asla oynamaktan korkmaz. Böyledir bu. Mısır halkı -ki sayelerinde diğer tüm halklar da artık yapabileceklerini gördü. Amerika’nın tutunacağı tutum şöyle önemli, İsrail bu süreci şöyle etkiler, Ortadoğu şöyle yapar, Türkiye şöyle der… Bunların artık bir öneminin kalmadığını görmemek nasıl bir art niyettir. Gözlüye gizli yok diye bir öğreti vardır Alevi yolunda. Öyledir de gözlüye gizli olmaz. Mısır halkı son yılların belki de en onurlu mücadelesine girip alnının akıyla çıktı buradan.
O meydan da ki kalabalığı görünce aklıma tek bir şey geldi. Martın Luther Kıngı’ın o müthiş konuşması; I have a dream…
Orda ki aslında içten içe hor bakılan Müslüman suretlerin yüzünde ben bunu gördüm. Hepsi tek bir ağızdan bağırıyorlardı , bizim bir rüyamız var. Ve bu dakikadan sonra tüm halklar el ele verip o rüyayı paylaşmalıyız. İnsan olmak bizatihi bunu gerektirir. Düşünsenize tüm devrimci örgütler toplanıp bir örgütlenmeye gitseler ve merkezlerini de Tahrir yapsalar. Çok güzel olmaz mı? Mısır halkının nasıl facebook, twiter gibi sosyal ağlarla genişlemiş çok gelişen dünyaya ayak uyduracağını irdelemek gafletine düşüp aslında devrimin üstünü kapatmaya çalışanlar nasıl da korktular böyle. Korkmalılar da ama; haklılar. Çünkü devletin bize unutturmaya çalıştığını Tahrir gençleri hatırlattı bize. Aslında bu devrimi hala şüphe ile sorgulayanların sormak istedikleri ; bunlar devrim yaptılar ama kendileri de gerici İslamcı, geri kalmış bir toplum değiller mi? Değillermiş işte cesur ve ilerici olduklarını nasılda vurdular suratlarımıza.
Televizyonun başında çayımı yudumlarken gördüklerim bir tohum bıraktı içime, içimize tam ortamıza hatta. Tüm dünyanın tam ortasına. Her şeyin insan için olduğunu gösterdiler bize. Rejimlerin siyasetin ülkelerin bayrakların… içinde insan yaşamıyormuş gibi oynanan oyuna bir çelme taktılar. Ne afili bir çelme hem de. Mısır ilk kurşunu sıktı, ve biz inanıyoruz ki o kurşun karanlığı yırttı. Hoş geldin güneş tekrardan; hoş geldin dünyaya. İnsan olma gururunu belki de hayatımda ilk defa bana yaşatan tahrirli devrimci dostlarıma kucak dolusu sevgilerle, var olun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder