30 Haziran 2013 Pazar

Halbu ki ben bıkmazdım hiç.



Beyaz bir kadının ince ve uzun boynunda parlayan gerdanlık gibi ışıldıyordu deniz sahil boyunca.
Güzelliğin karşısında çaresiz kalan tabiat bile rüzgarları ile dokunuyoru lepiska saçlarına.
Saçın savruldu mu etin görünüyordu ve omuzlarına dalgalardan köpüpcükler düşüyordu
Suyu akıyor, tuzu kalıyordu omuzlarında.
Tahta bir taburenin üzerinde oturmuş yeşil üzerine turuncu tonlarda ki işlemelerle dolu eteğini kıvırıp altına alyordun.
Terliklerinden dışarı taşmış ayakların kumlara değerken sahil sarısının içinde eriyip gidiyorlardı.
Ne kadar saçma bulsam da ayaklarını sevmediğini biliyordum.

"Ayakların çok güzel Aysel"
"Aşık adamın gözü gerçekten kör oluyormuş demek"
Tonlamsının ihtiyacı olan ünlemi sigarasından aldığı bir nefesle koyuyordu.
"Aşık olmayanında kalbi sağır"
Çengelini alt çenesine sapladığım balığı oltadan kurtarıp su dolu beyaz kutunun içine bırakıyordum.
"Aşık adamında kulakları herhalde"
Birasından öyle br yudum aldı ki, tüm iç organları sular altında kaldı.
"Efendim"
Üç gündür aç olan Pitbulllarla dolu bir kafeste acaba sonum ne olacak diye düşünüyordum. Halbu ki gerçekte cevabı biliyordum.
"Seni seviyorum ama aşık olabileceğim başkaları var."
Ayaklarının altında duran kum ayaklarını yakmış olacak ki sigarayı tam kalbinde söndürüyordu altın tozu kumların.

Verecek bir cevabım yoktu, ama bir cevaba ihitiyacım vardı. Bulamadım ve sustuk bir müddet.

Bir damla ter edepsiz bir güzergah ile boynunun bittiği yerinden memelerinin arasına doğru meylediyordu.
Ağlamaklı olmuş gözleri sel altında kalan eski bir imparatorluk gibi görünüyorlardı.
Dudaklarının kenarında içiçe parantezler vardı sanki,hüzün çizgileri yurt edinmişti ağzının kenarını.
O böyle sustukça kulaklarım uğulduyordu.Bana bakmıyordu.Hiç.
Elinde bir tahta ve misinanın ucuna tutturulmuş bir çengel...
Bir yudum biramızdan alıp bir yandan belki oltamıza balık vurur diye bekliyorduk.
Bir gözüm hep onun üzerindeydi, şansımızda fena değildi...
Ayrılıyorduk fakat beyaz kutuların içinde balıklar kımıldaşıyordu...
Hayat biryerden alıp başka bir yerden veriyordu.

"Aysel sana bir şiir okuyoabilirmiyim?
Denize o kadar yakındık ki dalgaların sesini bastırabilmek için bağırarak konuşmam gerekiyordu.Mersin'i seviyordu
m

"Oku tabi."
Aysel şiirleri hep sevmiştir.


"vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı
vaktinde anlamanın sevinci mi
ya da biraz geç kalmanın
o gereksiz tedirginliği mi
hangisi

ama belli ki sonundayız herşeyin
en sonunda."

"Kimin?"
Merak duygusu ile bastırıyordu hissettiği tüm diğer duyguları.
"Edip Cansever"
"Herkes aynı şeyleri yaşıyormuş demek"
Hep çok bilmişti.
"Ama Allah herkese aynı sabrı vermemiş. İşte bu adaletsiz olan"
Hala yalvarıyordum.
"Duygular ormanlarda gezinen söz dinlemez aslanlar değildir ama, evin içinde beslenene eğitilebilen köpeklerdir."
Aslında bir bok bilmiyordu.
Bir bardağa şekil verip avucuyla, denizin üzerinde parçalıyordu. Denizin altını cam kırıklıkları ile dolduruyordu.
"Olmuyor işte.Kaybettiğin şeyin acısı onu kazanmak için verdiğin emekle artıyor ama."
"Neyse kouşmayalım bunları. Artık verilen kararı sorgulamak yerine ona alışmalıyız."
"Senden tek bir isteğim var o zaman. Son bir istek"
Suratım yuva isteyen bir petshop hayvanı gibiydi.Yalvarıyordum.
"Tamam"
Hiç birkız kendine kafes içinde miyavlayan yavru kediye kaşı koyamamıştır.
"Söyle neymiş son isteğin"
Bir nefes aldım sigaramdan.
"Eyleme giderken yanına talcidli su almayı unutma"

Sonra kocaman bir dalga gelip tüm sahili yutuyordu.
Biz ayrılırken bile sevdiği kadının gözü yaşarmasın isteyenlerdendik.
Memleket meselesi ağır basıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder